Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisinin 5'inci kuruluş yıl dönümü kutlama programında; "İktidarın Gazze soykırımı sürerken İsrail’e ticareti devam ettirmesin eleştirirken yanlışa yanlış diyorduk. İşte şimdi de doğruya doğru diyoruz. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere Dışişleri Bakanımız, Savunma Bakanımız ve MİT başkanımız Suriye’de takip ettikleri politika doğrudur. Ve bu politika ilmik ilmik işlenerek Türkiye'nin güneyinde Türkiye ile dost bir Suriye kurulmasına öncülük etmelidir" dedi.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) Şehir Tiyatroları Binası'nda partisinin 5'inci kuruluş yıl dönümü törenine katıldı. Burada konuşan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Sayın Bahçeli’nin 'tabular kalktıkça, ezberler bozuldukça, statüko delindikçe, insanlar birbirine dürüst davrandıkça, içlerinden geçeni özgürce söyledikçe, bir anlaşma ve mutabakat noktasından diğerine küçük adımlarla ilerlemek daha kolaydır' demesini millet çadırımızın orta direğini güçlendiren bir yol açacağını düşündüğüm için son derece anlamlı ve değerli buldum. Geçmişte birbirimize neler söylenmiş olduğuna bakmaksızın Bahçeli'nin bu sözlerini grubumuzda alkışlattım. Çünkü tabuları kırmamız lazım, ezberleri bozmamız lazım. DEM Eş Başkanı Sayın Bakırhan’ın 'Bir yandan küreselde, diğer yandan Orta Doğu'da yaşanan gelişmelere bakıldığında etrafımızı saran ve yaklaşan büyük fırtına görülmelidir. Hepimizi etkileme potansiyeli olan bu yangından nasıl kurtulabiliriz? İşte, siyaset bütün kurumlarıyla buna yoğunlaşmalı ve bir yol bulmalıdır. Bu yolu ortak bir akılla bulabiliriz. Bir fırtınadan devlet aklı, onarıcı ve adaletli bir geçiş dönemiyle çıkabilir' demesini de doğru buldum. 'Ya toplumsal birlikteliğimizi, demokrasi, hak ve özgürlükleri güçlendireceğiz ya da bu ateş çemberinin büyüyerek bize doğru gelmesini bekleyeceğiz' demesini de doğru buldum. 'Bu ülke hepimizin ortak vatanıdır, bu ortak vatanda eşit ve özgür birer vatandaş olarak yaşayabilir, bütün halkların, inançların huzur ve barış içinde yaşayacağı bir yeni Türkiye'yi hep beraber kurabiliriz. Türkiye'nin sınırları dışındaki Kürtler, Araplar ve Türkmenler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının akrabaları, soydaşlarıdır, bunlarla iyi ilişkiler kurulması uzun vadede bölge barışı için son derece önemlidir. Bulunduğumuz bölgede emperyalistlerin halkları birbirine kırdırma politikasına karşı Türk-Kürt ittifakını demokratik bir zemine çekerek barış ve kardeşlik projesini başlatmamız gerekir' demesini de doğru buldum. Açık ifade edeyim; kimin ne söylediğine bakmam sözün kendisine bakarım. 'Bu çözümü dışarıda değil Türkler ile Kürtlerin ortak geçmişinde ve geleceği birlikte inşa kararlılığında bulmalıyız. Başka ülkelerin başkentlerinden güç devşirmekten kaçınılmalı' şeklindeki önerisini de doğru buldum. Ve arayarak tebrik ettim.
"Kürt vatandaşlarımızın da haklarını garanti altına alacak her türlü demokratik adımı atmak hepimizin boynunun borcudur"
'Türkler ile Kürtler arasındaki bin yıllık birliktelik bir tesadüfün değil, ortak bir kader birliğinin sonucudur. Bu birliktelik, mecburiyetin değil gönüllü bir dayanışmanın ve tarihsel bir ittifakın ürünüdür. Bugün bu köklü bağların ışığında, dönemsel fırsatçılıkların ve paranoyaların ötesine geçerek geleceği birlikte kurgulamak zorundayız' diyen Bakırhan da Ziya Gökalp’e atıfla 'Türklerle Kürtler bin yıllık bir ortak din, ortak tarih ve ortak coğrafya sonucunda maddi ve manevi bakımlardan birleşmişlerdir. Bugün ise ortak düşmanlar ve ortak tehlikeler karşısında bulunuyorlar. Bu tehlikelerden ancak ortak bir kararlılıkla kurtulabilirler. O halde büyük bir inançla diyebiliriz ki, Türkler ile Kürtlerin birbirini sevmesi her iki taraf için hem dini hem de siyasi bir farzdır. Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir. Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir' diyen Bahçeli de haklıdır. Ama şimdi şunu da ben söylüyorum; Toroslarda doğan yörük Ahmet olarak Diyarbakır'da serok Ahmet olarak bilinmeyi de en büyük onur olarak görüyorum. 'Devletten beklentimiz, tüm vatandaşları ayrımsız kucaklayan, farklılığını kabul eden, demokratik ve kapsayıcı bir kerim devlet olmasıdır' diyen Bakırhan da 'Anlaşmazlıkların çözümü milli nitelikli kapsayıcı bir düşünce biçimi oluşturmaktan, sorunlara başka türlü bakmaktan, yapıcı, sahici, olgun ve ikna edici tavır almaktan geçmektedir' diyen Bahçeli de haklıdır. Ama her ikisine de vereceğimiz cevap açıktır; Türkiye'de terör belasını yok edecek her türlü tedbiri almak Kürt vatandaşlarımızın da haklarını garanti altına alacak her türlü demokratik adımı atmak hepimizin boynunun borcudur.
"Sayın Bahçeli’nin bu konuşmayı alkışlaması da doğrudur"
Sayın Bakırhan’ın '1 Ekimden itibaren Sayın Bahçeli'nin başlattığı tartışmaları olumlu ve önemli gördüğümüzü belirttik, Bu konuda, Türkiye'nin barışı için elimiz açık. Biz bu konuda üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye varız' demesi de Sayın Bahçeli’nin bu konuşmayı alkışlaması da doğrudur. Biz doğruya doğru deriz. Bu gelişmelerden kimse rahatsız olmamalıdır. Kimse kısır siyasi çıkar popülizmi yapmamalıdır. 70'li yıllarda sağcı ve solcu gençler, 90'lı yıllarda Sivas’ta Sünnilerle Aleviler, faili meçhul kurbanı Kürtlerle şehit yakını Türkler, 28 Şubat’ta başörtüsü mağdurları ile onları hiç tanımadan mahkum eden ikna odası kurucuları konuşabilselerdi, nice ocaklar sönmez, nice ağıtlar yakılmaz, nice hayaller ve idealler karartılmazdı. Bugün siyasetin uç noktalarının birbirini anlama çabası değerlidir. Yeter ki herkes söylem ile eylem arasında tutarlı bir çizgi içinde siyaset geliştirebilsin. Bütün bu konularda Gelecek Partisi’nin ilkesi ve tutumu açıktır; millet mayamızı karacak, millet çadırımızın orta direğini güçlendirecek her açıklamayı her girişimi destekleyeceğiz.
"Gelecek Partisi adına, sizler adına milletimize en büyük vaadim, devletime en büyük teminatım; adalettir"
Arkadaşlar soralım kendimize ve neşteri vuralım acımadan kendi düzenlerimize. Neden bir İskandinav ülkesinde vatandaşlar sabah uyandığında canından, malından, emin olabiliyor da bizim bölgemizde Ortadoğu’da gücü her eline geçiren önce adaleti esir alıp devleti kendi zulmünün aracı yapıyor? Bunun İslam'da yeri var mı Allah aşkına? Suriye’deki işkencehaneleri, toplu mezarları görüp de hala Esad rejimini savunanlar ve bizi eleştirenler arasında ateist olduğunu iddia edenler de var inançlı olduğunu iddia edenler de var. Milli bekadan bahsedenler samimilerse önce devletin adalet kolonunu tahkim edecekler. Bugün ülkemizde adalete güven tarihin en düşük seviyelerine inmişse ülke bekasını tehdit edecek dış düşman aramayın. Adaletsizlik devleti yok etmek için yeter. FETÖ borsalarının kurulduğu, iktidara yakın belli avukatlık ofislerinde para karşılığı dava takip mekanizmalarının oluşturulduğu, yargı mensuplarının yolsuzluk iddialarıyla birbirlerini mahkemeye verdiği bir ülkede bu tablodan daha büyük bir sorun yoktur. 15 Temmuz hain darbe girişiminin baş mimarının kardeşinin Avrupa’nın en önemli ülkelerinden birine büyükelçi yapılıp sıradan bir garip memurun yedi kat sülalesinin sivil ölüme mahkum edildiği bir ülkede kimse geleceğinden emin olamaz. Devlet ile haksız adalet mağduru vatandaşlar arasındaki bağ kopar. Adalet KHK düzeni ile değil, adil yargı mensuplarının vicdanında tecelli eder. Küçük bir köyde yedi yaşındaki Narin kızımızın katilinin aylarca tespit edilmemesi benzer suçları işleme planları yapanları cesaretlendirmek demek değil de nedir? Gelecek Partisi adına, sizler adına milletimize en büyük vaadim, devletime en büyük teminatım; adalettir.
"AK Partili kardeşlerim ben size küsmüş, kırılmış değilim. Sizin içinizden çıktım, hala manen sizin aranızdayım"
Bizim iktidarımızda kimse 'hamili kart yakınımdır' diyerek savcı ve hakim kapılarında dolaşamayacak, kimse 'ben kimim biliyor musun, yukarıda tanıdıklarım var' diyerek iktidar mensuplarıyla çektirdiği resimlerle savcıları tehdit edemeyecek. Bizim iktidarımızda Adalet Bakanlığı '378 bin hükümlü ve tutukluyla hapishane yönetim bakanlığına' dönüşmeyecek, dönüşemeyecek. Devletin milletle ruhen buluştuğu vicdan kolonu ise ahlaktır. Bugün her alanda yaşanan ahlaki çöküş milletin mayasını bozan, devletin vicdanını yok eden en büyük tehlikedir. Bugün bireysel ahlak alanımız da aile yapısı başta olmak üzere sosyal ahlak alanımız da kamu düzenini kuran siyaset devlet ahlakımız da büyük bir krizin içindedir. Yaşanan kötü örneklerle gençlerin dinden uzaklaştığı, dini kavramların içinin boşaltıldığı gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız. Bana hala gördüklerinde 'hocam' diye hitap ederek konuşan değerleri AK Partili kardeşlerim, benim hakkımda trol çetelerinin uydurduklarına, siyasi makamı bir emanet olarak değil bir servet oluşturma vasıtası gören çevrelerin iftiralarına kanarak eleştirebilirsiniz, hatta yolumu kesip hakaret de etmiş olabilirsiniz, en asli sünnet olan selamı kesmiş olabilirsiniz. Ama ben size küsmüş, kırılmış değilim. Sizin içinizden çıktım, hala manen sizin aranızdayım. Evvelsi gün bir TV programında 'AK parti’ye dönecek misiniz?' sorusuna ben 'Yolsuzluklarla, yasaklarla ve yoksullukla mücadele diyen AK Parti’nin şahs-ı manevisinden hiç ayrılmadım ki, o şahs-ı manevinin değerlerini savunduğum için ihraç talebiyle disipline sevk edildim; AK Partili kardeşlerim o şahs-ı maneviye döndüklerinde beni orada elif gibi dimdik bulacaklar' dedim. Beni bilirsiniz, bunu siyasi bir amaçla değil yüreğimden gelen bir feryatla söylüyorum. Bilin ki o kurucu değerlere sahip çıktığınızda ve o şahs-ı maneviye döndüğünüzde beni ve arkadaşlarımı bir elif gibi orada sizi bekler bulacaksınız. Bana oy ve destek vermeniz peşinde de değilim, çünkü benim elif siyasetim oy almaya değil gönül almaya dayalıdır. Oy, alınan gönlün sonucuysa değerlidir. Benim hedefim kendi nefsim de dahil sizleri ve ortak camiamızı sarsmak ve samimi bir muhasebeye sevk etmek ve yeni bir ihya hareketine davet etmektir.
"Tek bir kuruşumuzu 'belediye benim iktidar aracımdır' diyerek seçimlere yaptırım malzemesi olarak kullanmamalısınız"
Aile yapımız yok ediliyor diye feryat eden sivil toplum kuruluşları her gün reyting uğruna aile yapımızın bütün değerlerini yok eden sabah programları yayımlayan iktidar kanallarını protesto etmeyi düşündüler mi? Ve siyasi ahlak, devlet ahlakımız ne halde? Pandemi döneminde kurduğu şirketten başında bulunduğu bakanlığa dezenfektan satan, kara para aklayıcılarıyla makamlarında boy boy resimlerle arz-ı endam eden bakanlar, siyasete girdikten sonra dar mahalle sokaklarından sarayvari villalara taşınacak servetler edinen siyasetçiler, imar yolsuzlukları üzerinden bostanlara verdikleri inşaat izinleri ile büyük deprem felaketlerine yol açan müteahhitler, masum bebek bedenlerini alçakça servet kaynağı yapan yenidoğan çeteleri alnı secde görenlerin iktidarında yaşanmadı mı? Bir yüzyılın ümit ve dava aşkını taşıdığını iddia eden iktidar yıllarının aynı zamanda kumar, bahis ve uyuşturucu çetelerinin zirve yaptığı, Kur Korumalı Mevduat adı altında faizin her haneye girdiği yıllar olmasını hiç sorgulamayacak mıyız? Hepimizin Sayın Cumhurbaşkanımıza ve emeği geçenlere minnet ve teşekkür ifade etiğimiz Ayasofya’nın ibadeti açılması bu acı gerçekleri görmemiz engelleyebilir mi? Bütün samimiyetimizle soralım kendimize. Benim AK Parti’den koparılış sürecinin odağını oluşturan 'Siyasi Ahlak Yasası' ve bağlantılı imar, ihale, şeffaflık gibi yaslar geçmiş ve uygulanmış olsaydı siyasette bu ahlaki çöküş yaşanır mıydı? Bugün muhalefetin elindeki belediyelerde de benzer çürüme ve yozlaşma süreçlerinin yaşanıyor olması ahlaki çöküş felaketinin bir siyasi partiye ve kanada has değil, her düzeydeki iktidar olgusuna has olduğunu ve kanser gibi yayıldığını ortaya koymaktadır. Buradan da muhalefet partililerine de sesleniyorum belediyelerde konserler için ayrılan kaynaklar ne olursa olsun hepsi şeffaf şekilde kamuoyuyla paylaşma dışında bu zor zamanda tek bir kuruşumuzu dahi belediye benim iktidar aracımdır diyerek gelecekteki seçimlere yaptırım malzemesi olarak kullanmamalısınız. O zaman iktidar ile muhalefet arasındaki fark nerede kalır? Başta yolsuzluklarla mücadele şiarıyla birlikte yola çıktığımız ve bir çok ateş çemberinden birlikte geçtiğimiz AK Partili kardeşlerim olmak üzere bütün siyasetçilere bir 'Ahlak Devrimi' gerçekleştirme çağrısında bulunuyorum. Bunu yapamadığımız takdirde, toplumda zaten büyük değer kaybına uğrayan siyaset kurumunun ve siyasetçi kimliğinin itibarını tümüyle kaybetmesi seçimleri anlamsızlaştırır, siyasete güveni yok ederek demokrasimizi tümüyle zaafa uğratır.
"Suriye’de takip ettikleri politika doğrudur"
Biz doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen elif siyasetinin öncüleriyiz. İktidarın Gazze soykırımı sürerken İsrail’e ticareti devam ettirmesini eleştirirken yanlışa yanlış diyorduk. İşte şimdi de doğruya doğru diyoruz. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere Dışişleri Bakanımız, Savunma Bakanımız ve MİT Başkanımız Suriye’de takip ettikleri politika doğrudur. Ve bu politika ilmik ilmik işlenerek Türkiye'nin güneyinde Türkiye ile dost bir Suriye kurulmasına öncülük etmelidir. Bu bağlamda Suriye’nin istikara ve barışa kavuşması için dokuz maddeden oluşan bir geçiş süreci eylem planını yeni yönetimin Başbakanı Sayın Muhammed El-Beşir’e ilettim. Dokuz maddeyle Suriye'deki geçiş sürecinin yol haritası konusunda fikirlerimi kendisine ilettim. Bir: kamu düzeni ve güvenlik sağlayın, iki; kapsamlı bir ulusal uzlaşı süreci gerçekleştirin, üç; sivil siyasal geçiş süreci yapın, dört; geçiş adaletinin tesis edin, beş; devlet kurumlarının etkin bir şekilde işletilmesi ve yeniden yapılandırılması sağlayın, altı; yeni anayasa yazım süreci, yedi; ekonomik rehabilitasyon sürecini gerçekleştirin, sekiz; yerinden ve yurdundan edilen mazlum Suriyelerin evlerine dönüşleri gerçekleştirin, dokuz; bölgeye ve dünyaya açık yeni bir dış politika oluşturun ayaklarından oluşturun. Detaylandırılmış bu eylem planını Türkiye’nin bu alanda yapabileceği katkıları da ihtiva edecek şekilde Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Sayın Bahçeli’ye ilettim. Daha önce Irak gözlemlerim bağlamında ilettiğim mektuplara verdikleri cevaplar ve mesajlar için de teşekkür ediyorum.
"İstişarede bulunmamızı yadırgamaları iki yüzlü bir yaklaşım olarak görürüm"
Gün ortak aklı ve tecrübeyi aynı devlet havuzuna aktarma günüdür. Ana muhalefet partisi liderinin Sayın Cumhurbaşkanı ile görüşmesini normalleşme olarak alkışlayanlar ki ben de alkışladım bizim Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Bahçeli ile mektup teatimiz üzerinden istişarede bulunmamızı yadırgamaları iki yüzlü bir yaklaşım olarak görürüm. İçinden geçmekte olduğumuz sürecin ciddiyetini kavrayamamak olarak görürüm. Milletimiz ve devletimiz yaklaşan bir fırtınanın tehlikesi karşısındayken devlet ve siyaset adamlarının geçmiş ihtilaflar üzerinden küslük sergilemesi, diyaloglardan kaçınması bencillik ve nefse teslimiyettir. Kendi nefsine karşı da dimdik durabilmeyi savunan elif siyasetimizin bir gereği olarak herkesle görüşmeye, elimizi uzatmaya, gönlümüzü açmaya hazırız. Yeter ki milletimiz cefa devletimiz zaaf görmesin. Tarih bizi doğrulamış, millet vicdanı bizi anlamıştır. Bizim hasımlarımız bile artık hakkımızı teslim etmek zorunda kalmaktadır. Siyasette dik yokuş tırmandığımız günlerin sonu yakındır. Bu olağanüstü şartlar milletimiz için de bizim içinde büyük imkan ve fırsatlar da sunmaktadır. Elif gibi dik bir duruş, bilgiye dayalı hikmetli bir siyaset, etkili bir söylem ve ahlaki bir eylem ile güçlü Türkiye hedefine hep birlikte koşacağız. Bugün temel siyasi sorumluluğumuz milletimizin önüne özgürlükçü, demokrat, muhafazakar, vatanperver, milli veahlaki bir alternatifi koymaktır. Bu çabada bizimle birlikte kararlı ve güçlü bir siyasi irade sergileyen bütün partilerle işbirliği yapmaya ve ittifak kurmaya hazırız. Özgürlükçü, demokrat, muhafazakar, vatanperver, milli ve ahlaki siyasetin öncüsü Gelecek kadroları buradadır."