Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Halkbank Gençİz Zirvesi’nde gençlere ‘sürdürülebilirliği’ anlattı. Bakan Kurum, "Bugün küresel ısınmayı 1,5 derecede tutmaya çalışıyoruz. Dünyayı bir insan gibi düşünürsek ateşinin 38 derecenin üstüne çıkmasına engel olmaya çalışıyoruz. Bizler gelecek nesillerimize, sizlere plastikle kaplı bir dünyayı miras bırakmak istemiyoruz” dedi.

Halkbank Gençİz Zirvesi İstanbul Volkswagen Arena’da düzenlendi. Programda konuşan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, gençlere ‘sürdürülebilirlik’ başlığını anlattı. Doğanın kusursuz uyumunun sanayi devrimiyle birlikte bozulduğunu vurgulayan Kurum, “Sürdürülebilirlik doğanın dengesini korumaktır, bozmamaktır. Doğayla, çevreyle uyumlu bir yaşam sürmektir. Üretirken de tüketirken de gelecek nesilleri yani sizleri düşünmektir” diye konuştu.

“Bebekken kullandığınız emzik bizim ömrümüzden 6 kat daha uzun ömürlü”

Malatya’da nesli tükenmekte olan vaşak görüldü Malatya’da nesli tükenmekte olan vaşak görüldü

Birleşmiş Milletler (BM) İklim Raporu’ndan alıntılar yapan Bakan Kurum, sözlerine şöyle devam etti:

“Dünya kirleniyor. Aşırı hava olayları artıyor. İklim değişiyor. Türler yok oluyor. 100 yıl içerisinde deniz seviyesi bir metre yükselecek. Denizler 100 metre daha karaya doğru ilerleyecek. Yani, İstanbul adalara bölünecek. İzmir’in bir kısmı sular altında kalacak. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki; bebekken kullandığınız emzik bizim ömrümüzden 6 kat daha uzun ömürlü. Kredi kartınız doğada bin yıldan fazla kalıyor. Bugün atıklarımızın ömürleri ömrümüzün yüz katına ulaştı. Mesela bizler günlük ortalama 7 bin litre su tüketiyoruz. Bir yumurtanın üretimi için yaklaşık 200 litre, bir hamburger için 2 bin 500 litre, kot pantolon için 10 bin litre su tüketiyoruz. Bugünün dünyasında maalesef artık tüketim çılgınlığı diyeceğimiz bir çılgınlıkla karşı karşıyayız. Aslında kendi geleceğimizi yok ediyoruz.”

“Modern dünyada insanın en büyük eseri maalesef plastik”

Dünyada bugün küresel ısınmayı 1.5 derecede tutmak için çaba sarf edildiğine değinen Kurum, bu doğrultuda sürdürülebilirlik kavramının 1992’de Rio Dünya Zirvesi’nde konuşulduğunu söyledi. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin hazırlandığını anlatan Kurum, “Artık tüm dünya sürdürülebilirliği, ekonomik ve sosyal kalkınmanın ayrılmaz bir parçası olarak görmeye başladı. Yine ‘Dünya bir kriz yaşıyor. Mikroplastikler buzulların içine kadar girdi. Ormanlar yok oluyor. Su kaynakları tükeniyor. Bu enkazı birlikte kaldıralım’ denildi. Bu anlayışla Paris İklim Anlaşması imzalandı, BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri belirlendi. Sürdürülebilir kalkınma bu mücadelenin anahtar kavramı oldu” ifadelerini kullandı.

“Asil mirasımızı sizler koruyacaksınız”

Daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için çevreyi korumanın bir tercih değil zorunluluk olduğunun altını çizen Bakan Kurum, “Doğanın insanın kölesi olmadığının, basit bir hammadde olmadığının farkında olmalıyız. Ağaçlar sınırsız değil, su, doğa, yeşil alanlar sınırsız değil. Bir gün tükenecek. Bu gidişata dur diyecek nesil sizlersiniz. Bizler doğayı insanın kölesi değil, insanı doğanın bir parçası olarak gören bir medeniyetin mensuplarıyız. Bizim medeniyetimizde insan, doğaya rakip değil dosttur. Bu dostluk öyle alelade bir dostluk değildir. Bu dostluk bazen Aşık Veysel’in ‘Benim sadık yârim kara topraktır.’ sözüyle ruh bulmuştur. Biz çok asil bir mirasa sahibiz ve bu mirası sizler koruyacaksınız” dedi.

“Tüketim kültürünü eleştiriye tabi tutmalısınız”

Hazreti Mevlana’nın, “Her şey birbirine bağlı, hepimiz bir zincirin halkalarıyız," sözüne atıfta bulunan Bakan Kurum, “Doğaya saygı, popüler bir akım ya da geçici bir trend değil tek kelime ile öze dönüşün simgesi olmalıdır. Tüketim kültürünün zihniyetini temelden eleştiriye tabi tutmalısınız. Bizim tüketim sınırımızı, kredi kartımızın limiti değil doğaya olan sorumluluğumuz belirlemelidir. Paranız, gücünüz, imkanınız olabilir ama bir yandan da doğaya karşı sorumluluğunuz sınırlarınızı belirlemek durumunda. Tek kullanımlık ürünlerden kaçınmamız, geri dönüştürülebilecek her materyalin çöp değil bir enerji kaynağı olduğunu görmemiz gerekiyor. Kullan at değil, kullan dönüştür. Geri dönüştürülebilecek her materyalin çöp değil enerji kaynağı olduğunu bilelim” diye konuştu.

Türkiye’nin iklim kriziyle mücadelesi

İklim kriziyle mücadelede Bakanlığın hayata geçirdiği İklim Elçileri Projesi’ne, Sıfır Atık Hareketi’ne, deprem bölgesinde asrın felaketinin izleri silinirken sıfır atık uyumlu yapıların inşa edilmesine ve Millet Bahçeleri projelerine dikkat çeken Bakan Kurum, Türkiye’nin 2053 yılına kadar, enerji sektöründe; birincil enerjide yenilenebilir enerjinin payını yüzde 50’ye, nükleer enerjinin payını ise yüzde 29’a çıkararak, kullanacak enerjinin yaklaşık yüzde 80’ini karbonsuz hale getirme hedefini hatırlattı.

“Sera gazlarının üretiminde tertemiz bir sicilimiz var”

Bakan Kurum, “Açık söylüyorum. Yunus Emre’nin diliyle; biz bu iklim ve çevre yükünü ‘ya bölüşeceğiz tok olacağız ya da bölüneceğiz ve yok olacağız.’ Dünya karbon emisyonlarına sadece yüzde 1 oranında katkıda bulunuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak dünyayı biz kirletmedik. Maalesef o gelişmiş ülkeler hoyratça, dünyanın kaynaklarını kullandılar. Ve tarihsel sorumluluklarına baktığınızda gerçekten dünyayı kirleten ülkelerin gelişmiş ülkeler olduğunu çok net bir şekilde görüyoruz. Sera gazlarının üretiminde hamdolsun tertemiz bir sicilimiz var. Çünkü bizim tarihimizde ne insana ne de doğaya karşı sömürgecilik var. Bizim medeniyetimiz fethettiğimiz topraklarda bile o ağacın ve çiçeğin hukukunu korumuştur. Bizler bu toprakları her zaman koruduk. Kirli bir sicilimiz olmadığı için de göğsümüzü gere gere hakkı ve hakikati her platformda haykırıyoruz. Sizler iklim kriziyle mücadelenin figüranı değil başrolleri olarak kritik bir öneme sahipsiniz. Tüketim alışkanlıklarınızı bugünden değiştirerek çocuklarınıza güvenli bir dünya bırakacaksınız” dedi.

“Cop31 başkanlığı hedefimiz gurur vericidir”

Türkiye’nin COP31 başkanlığına adaylığına da konuşmasında yer veren Bakan Kurum sözlerini şöyle tamamladı:

“Zihniyet dönüşümü çağrımızı da daha adil bir dünya çağrımızı da güçlendirmek istiyoruz. Bunun için de 2026 yılında yapılacak COP31’in başkanlığına talibiz. Türkiye’nin iklim başkanlığı, sürdürülebilir, adaletli ve dirençli kent modelini geliştirmek, adaletli finans akışını gerçekleştirmek ve ülkeler arasında bağ oluşturmak adına çok önemli. Akdeniz, Asya, Pasifik gibi kırılgan bölgelerin de direncini artırmak istiyoruz. Bu hedefimiz, ülkemiz adına gerçekten gurur vericidir. İnşallah bu hedefimize ulaşmak için sizlerle birlikte çalışacağız. Doğanın anayasasında ilk madde şudur: Her şey birbiri için yaşar. İşte bizler de sadece kendimiz için değil hepimiz için sadece kendi ülkemiz için değil, tüm insanlık için çalışacağız. İnanıyorum ki, bu güç birliğiyle sadece bugünü değil, geleceğimizi de kurtaracağız.”

Kaynak: iha