Osmangazi Gösteri Merkezi’nde düzenlenen “Yerli Malları Neden Satıldı?” söyleşisinde Ekonomist, Gazeteci-Yazar Cem Seymen ve Ekonomist Yazar Prof. Dr. Kenan Mortan, Gazeteci Mustafa Özdal moderatörlüğünde Türkiye ekonomisi ve yerli mallarının neden satıldığını konuştu.
Düzenlenen söyleşiye Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Mutlu Esendemir, Bursa Büyükşehir Başkan Vekili Sinan Nergiz ve çok sayıda yurttaş katıldı.
Düzenlenen söyleşide konuşan Ekonomist Gazeteci Yazar Cem Seymen, “Kamu iktisadi şirketleri dediğimiz aslında devletin şirketleri, devlete yük olduğu, ekonomiye herhangi bir katkı sağlamasını gerekçesiyle özelleştirme adı altında satmış. Benim Cumhuriyetçilik anlayışım böyle bir şey değil. Ben devletin şirketlerinin sadece iktisadi olmadığını düşünüyorum. Herhangi bir şeker ve tekel fabrikasına gitseniz, içinde kütüphane, yurt, kreş, çocuklar için oyun alanları var. Kadınlar için dikiş kurslarından tutun da el işlerine kadar kendi yetenek ve becerilerini hayatta onları bir birey yapacak her türlü donatıyı, bu kurslar eğitimler vererek ortaya çıkartan bir birey yetiştirmek üzere kurulmuş yapılanmalar yer alıyor. Lojman dediğimiz şey, işçilerin işten çıktıktan sonra basketbol oynadıkları, kütüphaneye beraber giderek okuyup geliştirdikleri bir alan. Biz bunları satarak toplumsal olarak bir bilgi, beraber olma, dayanışma, ortak sorunlara ortak çözümler bulabilme imkanını darmadağın etmiş olduk. Sadece devletin üzerinde yük olarak bize lanse edilen biz gazetecilerin özellikle o dönemde özelleştirmeleri alkışladığımızı utanarak söylüyorum. Özelleştirmelerin lanse edilmesi neydi. Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomisi ve bütçesi o kadar kötü ve yardıma muhtaçtı ki bizim buradan gelecek milyar dolarlara ihtiyacımız vardı” şeklinde konuştu.
Yıllar önce kurulan bunca şirketin teker teker satılmasının üzüntü verici olduğuna dikkat çeken Seymen, “Evine çay girmeyen var mı? Çaykur nasıl zarar eder. Çaykur’un olduğu bir ülkede Karadeniz’de üzerine kar yağan bir ürün yetişmiş çay. Çay sıcak memleket ürünü üzerine kar yağmış bu ne demek ilaçsız üretebilirsin demek. Gübre atmana da gerek yok demek, dünyanın en organik çayı bende demek, Hindistan ve Srilanka’dan farkın bu Çaykur’da bunun üstüne kurulmuş, Çaykur zarar ediyor. Mümkün mü böyle bir şey? Dünya Ticaret Örgütü, dünyadaki hasılata bakar, IMF ve Dünya Bankası’yla görüşür dünyadaki hasılatın ne kadar olduğuna bakar ona göre Türkiye’ye bildirir, sen bu fiyatı açıkla diye.” diye konuştu.
“193 AYRI ÜLKEDEN 268 AYRI ÜRÜNÜ İTHAL EDİYORUZ”
Türkiye’nin 193 ayrı ülkeden 268 ayrı ürün ithal ettiğini söyleyen Cem Seymen, “Türkiye’nin modeli neydi, üretim üssü olacak ve ihracat yaparak büyüyecek ti böylece işsizlik azalacak kişi başına gelen milli gelirimiz artacaktı. Şimdi tamamen tersine döndü. Gıda ile sınanır onunla ayakta kalırız. Özellikle tarım özel sektörün insafıma asla terk edilemez tarım devletin işidir. Eğitim, sağlık, enerji ve tarımda özel sektör olmaz, insafına terk edilemez. Devletin mutlaka en azından düzenleyici, yönlendirici ve denetleyici olması gerekir. Bugün 1 milyon lira verdiğiniz okullarda çocuklarınız doğru düzgün eğitim almıyor. Enerjide de Trabzon’da 51, Giresun’da 45, Kahramanmaraş’ta 40, Artvin’de 34, Adana’da 31, Antalya’da 27, Sivas’ta 26, Mersin’de 23, Rize’de hidroelektrik santrali var, neden var bunlar Türkiye’nin enerji açığı var. Karadeniz’deki doğalgaz rezervini çıkartmanın Türkiye’de teknolojik karşılığı yok, biz çıkartamayız. Bizim öyle bir teknolojimiz yok, iddia edilen rezervin çıkartma hakkını Amerikan şirketine verilmesi yüzde 50 hissesinin de devredilmesi böyle bir şey olabilir mi” dedi.
Yerli malları haftasının sadece yerli mallar olmadığını bir Cumhuriyet felsefesine dayandığını ifade eden Ekonomist Yazar Prof. Dr. Kenan Mortan da, “İlkokulda yerli malları haftası yaptığımızı bu yerli malları haftasında yurt ürünlerini getirerek bir masada toplandığımızı üstüne şiirler okuduğumuzu sonra öğretmenimizin bizden bir kompozisyon istediğini hatırlıyorum. Fakat işin sadece yerli mallar olmadığını bir Cumhuriyet felsefesine dayandığını bu vesile ile hazırlık yaparken öğrendim. Gördüm ki Şubat 1923 Türkiye’si, Cumhuriyet istikametini tayin etmek için İzmir İktisat Kongresini yapıyor. Bu kongrede ürünlerin yerlileşmesinden bahsediyor. Bizatihi oturum başkanlığı yapan Mahmut Esat Bey’in sözleridir. Sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk, çıkar ve der ki, ekonominin Türkleştirilmesi lazım. Nedir ekonominin Türkleştirilmesi? Ürün bizi cezbedecek. Atatürk, hiçbir felsefi ifadesini bir oluşumla tamamlamadan çekilmezdi. Dil devrimi gibi, kayıtlara baktığımda görüyorum ki 1923’de İzmir İktisat Kongresi, ekonominin bir anlamda Türkleşmesinden Türkiyeleştirilmesinden söz ediyor. Ama hemen sonra 1926’da çok ciddi olarak bir yerli mallar haftasını baz alacak Yerli Mallar Koruma Cemiyeti, kuruluyor. Büyük Millet Meclisi’nin bütün milletvekilleri aynı zamanda kurucu üyelerdir. Bu felsefe Yerli Mallar Koruma Cemiyeti’yle hayata geçiyor ama hemen ardından 1929’da bir yerli mallar tutum haftasının oluştuğunu ve bu hafta bağlamında yerli mallarının özendirilmesi için insanlara bu felsefi olayı anlatacak oluşumların baz olmasını istendiğini görüyoruz. Yerli malları olayı 1930’da bir felsefi ifade daha kazanıyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde bu defa Rusya’dan uzmanlar getirilerek Türkiye’ye bir sanayi planı hazırlatılıyor. Plan 1933 yılında hazırlatılıyor, savaş 1939 yılında başlıyor. Savaştan 6 yıl önce Rus iktisatçısı oturur Türkiye’nin birinci sanayi planını yazar Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan da bunun ön sözünü yazar, o önsözde Türkiye’nin 3 beyazları üretmesi hedefi konur, yaklaşan savaş pamuk, şeker ve unun üretilmesini öngören bir milli plan olarak girer, Kazım Taşkent, öncülüğünde Türkiye 5 yıl içinde 6 tane fabrika yaparak biri hala açıktır Eskişehir, şeker fabrikasını kurarak Türkiye savaşa girdiğinde şekersiz kalmasını önler Türkiye ikinci dünya savaşını çok çektik diyen çok insana rastlamışınızdır. Cumhuriyet Türkiye’si ikinci dünya savaşını 1939-1945 yılları dönemini aç olmadan açlık yaşamadan geçirmiştir. Kıtlık yaşamıştır ama bu anlamda mübrem madde dediğimiz zorunlu maddeleri açığını açlığını hissetmeden o dönemi geçirmeyi bilmiştir. Yerli malları haftası oluşumunun Türkiye’de yeniden ayağa kalkmaya çalışan bir ulusun kurduğu Cumhuriyet kendi felsefesi ve iradesini dile getirmeye çalıştığı bir olaydır” ifadelerini kullandı.
“40 YILDA YAKLAŞIK 200 KAMU MÜLKİYETİNE AİT MAL SATILMIŞ”
Yerli mallarının satılma sürecinden bahseden Mortan, “1983 Stanley raporu, Türkiye’de kamu kesiminin küçülmesini öngörür buna hiç birimizin itirazı olamaz. Kamu şişmesini önleyin der. Morgan Stanley, raporunu 1983’de irade bir anlamda özelleştirme yasasıyla buluşturur, ilk özelleştirme yasası 1983 yılıdır. Çok basit anlamda Türkiye’de iki nedenle özelleştirilmeye gidileceği söyler, bir kamu ekonomisinin şişkinliğini önleyelim, iki kamuda etkinliği sağlayalım. 1984’den sonra 40 yılda 200 kamu mülkiyetine ait mal satılmış, bu fabrika, arsa ve duran bir tesis olabilir. 19 milyar küsur dolar hasılat alınmış 20 milyar harcama olmuş. Özelleştirme için siz bir aracı kuruluşa gidip diyorsunuz ki, sen bu ürünü parlat ve uluslararası satışı mümkün kıl diyorsunuz. Kamu mülkiyetine gelir bölümünde herhangi bir gelişim olmamış kamudaki etkinlik anlamında verimlilik dediğimiz karlılık anlamında bir gelişim olmuş mu ? Aselsan haricinde yok. Peki biz bunu niye yaptık diye sorma hakkına sahipsiniz, temelinde 40 yıl sonra daha daralmış bir kamu mülkiyetinin daha etkin çalışması ve daha az istihdamla bunu yürütmesi beklenirken kamu o güne kadar 1,5 milyon daha fazla insan istihdam ediyor. Kamu mülkiyetinde istihdamda hiçbir şekilde azalma yok.” dedi.
Söyleşinin sonunda Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Mutlu Esendemir, konuklara günün anısına hediye takdim etti.