(ANKARA) - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Suriye özel gündemiyle toplantıya çağırdığı Parti Meclisi toplantısında, "Dört önceliğimiz vardır. Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, tüm Suriyelileri temsil edecek, insan haklarına saygılı bir rejimin oluşması, komşumuzun istikrar bulması ve orada bulunan askerlerimizin güvenliği. Dördüncü ve en önemli önceliğimiz, Türkiye’deki Suriyelilerin bir an önce güvenle evlerine dönmesidir. Bu dört öncelikli konuda çok hassas, çok soğukkanlı ve çok kararlı olmak gerekiyor" ifadesini kullandı.
CHP PM, CHP Genel Başkanı Özgür Özel başkanlığında özel gündemle toplandı. PM’nin gündeminde, HTŞ’nin 8 Aralık’ta Şam’a girmesinin ardından Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinin bölgeye ve Türkiye’ye etkileri vardı. Özel, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, "Bugün hem ülkenin gündeminde çok önemli yer tutan, hem Cumhuriyet Halk Partisi’nin, son seçimlerin birinci partisi ve önümüzdeki yapılacak ilk genel seçimlerin iktidar partisi olarak sırtında ağır bir yük, önemli bir sorumluluk ve Türkiye’nin içinde bulunduğu önemli sorunlara çözüm önerilerini dile getireceği kıymetli bir sürecin içindeyiz. İl Danışma Kurullarımız tamamlandı. İlçe Danışma Kurullarımız yapılacak" dedi. Özel, şunları kaydetti:
"Bir siyasi illüzyon çabası var"
"Bugün Türkiye’nin gündeminde Suriye, Suriyeli sığınmacılar, terör ve Kürt sorunu meselesinin hep bir arada konuşulduğu, tartışıldığı ve Türkiye’de ana gündem haline geldiği ama esas vatandaşın gündemi noktasında ciddi tartışmaların yürüdüğü sürecin içindeyiz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sınır komşumuz Suriye ile Türkiye’nin ilişkilenme meselesine, komşunun toprak bütünlüğüne saygısız, komşudaki iç savaşı kışkırtan, oradaki devlet dışı unsurları alan, eğiten, donatan, yollayan, savaştıran meselenin ilk başından beri karşı olduk. Biz Suriye’ye, Esad’a ilk başından beri demokratikleşmesi, Suriye’yi temsil edecek yani sadece Arapları değil, sadece Suriye’deki bir kesimi değil, Arapları, Alevi’siyle, Sünni’siyle, Kürtleri, Türkmenleri, tüm etnik ve mezhebi grupları temsil edecek bir hükümete, demokratik seçimlere, demokrasiye, uluslararası kuruluşların denetimine açık bir rejime ulaşması konusunda Esad ile kurduğumuz ilişkinin, Suriye’ye yaptığımız tavsiyenin özü ve kökü bugüne kadar buydu. Bu sırada Erdoğan, ‘Suriye’de önce Esad’ı devirelim, ondan sonra gerisine bakalım’ diye bir anlayışa sahip oldu. Peki öncesinde ne vardı? Öncesinde Esad ile el ele fotoğraf vermeler, ailecek tatile gitmeler, Esad’ı övmeler, güzellemeler... Peki o zaman Suriye’de demokrasi vardı da Erdoğan bunları övüyordu, sonra Esad birden diktatörlüğünü ilan etti ve Erdoğan bununla kavgaya mı karar verdi? İşte bugünlerde Türkiye’de yapılmaya çalışılan illüzyonun temelinde bu var. Bir siyasi illüzyon çabası var.
"Oysa Esad hep diktatördü"
Sanki Esad diktatörmüş, Erdoğan da Esad’ın diktatör olduğunu öğrendiği andan itibaren onun karşısında durmuş gibi. Oysa Esad hep diktatördü. Babası diktatördü, kendisi diktatördü. O içimizi sızlatan hapishaneler hep doluydu muhaliflerle. Suriye’de rejim kapalıydı. İşkence şüphesi hep vardı. Erdoğan o zamanlar Esad ile kol kolaydı, yan yanaydı, el eleydi. Esad bir günde diktatör olmadı, Esad hep diktatördü. Ama konjonktür gereği Esad’ı bir zamandan sonra İsrail’in, Amerika’nın, Rusya’nın, İran’ın vesayet savaşları yapmaya başladıkları noktada Türkiye’ye de bir rol biçildi. Erdoğan da kendisine verilen role uygun olarak orada yeni bir tutum aldı. Yıllarca bu sefer Esad’a, eski dostu Esad’a ‘Esed’ diyerek, ‘eli kanlı’ diyerek, ‘diktatör’ diyerek onu yıkmanın yollarını aradı. Bu 13 yıl boyunca mümkün olmadı. 2024 yılında bu bir anda Erdoğan’ın açıkça ifade ettiği gibi, onun da beklemediği bir anda, ABD ve İsrail’in planıyla, Rusya’nın ikna edilmesiyle, İran’ın takatsizliğini de fırsat bilerek Suriye’de rejime karşı Türkiye’nin aslında İdlib’de, Astana sürecine göre tutması, silahsızlandırması gereken cihatçı gruplardan oluşan HTŞ, Şam’a doğru yürüyüşe geçti.
"Erdoğan kazanmadı, Suriye'de İsrail kazandı"
Yani bir siyasi illüzyonla ‘Efendim Suriye’de Erdoğan başardı…’ Erdoğan başarmadı. ‘Erdoğan kazandı.’ Hayır, Erdoğan kazanmadı. Suriye’de İsrail kazandı, ABD kazandı ve Suriye’de Türkiye’nin aslında ulusal çıkarlarına ne kadar hizmet edeceği belli olmayan bir ara dönem başladı. Şimdi bu noktada soğukkanlı olmak, doğruları savunmak lazımken, 31 Mart seçimlerinin yenilgisini Suriye’de yaşananlarla telafi edip moral bulmaya çalışan bir iktidar ve bir siyasi illüzyon çabasıyla karşı karşıyayız. Ama önce Cumhuriyet Halk Partisi’nin tutumunu net olarak koyalım.
"13 yılın sonunda Cumhuriyet Halk Partisi haklı çıktı"
Dört önceliğimiz vardır. Bunlardan birincisi, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasıdır. İkincisi, tüm Suriyelileri temsil edecek, insan haklarına saygılı bir rejimin oluşması, komşumuzun istikrar bulmasıdır. Orada bulunan askerlerimizin güvenliği, Türkiye’deki yurttaşlarımızın huzuru ve refahının sağlanması önemlidir. Son olarak da dördüncü ve en önemli önceliğimiz, Türkiye’deki Suriyelilerin bir an önce güvenle evlerine dönmesidir. Bu dört öncelikli konuda çok hassas, çok soğukkanlı ve çok kararlı olmak gerekiyor. Bunu açıkça ifade etmek isterim. Erdoğan’ın duyduğu heyecanın sokakta olmadığını görüyoruz. Milletvekillerimiz, Parti Meclisi üyelerimiz, bizzat ben, Erdoğan’ın Türkiye’yi ortak etmeye çalıştığı heyecana sokak ortak olmuyor. Televizyon ekranlarında konuşan yorumcuların heyecanı televizyonları izleyenlere geçmiyor. Çünkü herkes biliyor ki Türkiye’de yapılan dünya kadar yanlışın sonucunda, 13 yılın sonunda Türkiye kazanmadı. Türkiye 13 yılda 283 şehit verdi, evladını kaybetti. Türkiye roketlerle başta Kilis ve Karkamış olmak üzere sınır illerinde, ilçelerinde dünya kadar sivil kayıp verdi. Ülkemizde 4 milyonu aşan Suriyeli sığınmacı var ve tam 200 milyar dolar kaybettik. ‘Kazandık’ demek için ya para kazanırsınız, ya askeri bir başarı kazanırsınız, toprak kazanırsınız ki biz bir karış toprağını vermeyen, kimsenin bir karış toprağında gözü olmayan Atatürk’ten miras geleneksel dış politikaya sahibiz. Ama 283 şehit vereceksin, sivil şehitler vereceksin, 4,5 milyon sığınmacının Türkiye’ye gelmesine sebebiyet vereceksin, 200 milyar dolar para kaybedeceksin ve 13 yılın sonunda ‘Ben haklı çıktım’. Sen haklı çıkmadın, 13 yılın sonunda Cumhuriyet Halk Partisi haklı çıktı. Endişeli olanlar haklı çıktı ve Türkiye çok büyük kayıplara uğradı.
"En ağır şekilde bunun bedelini ödedik"
“Bugün Türkiye’de 810 bin Suriyeli çocuk okuyor okullarda. 150 milyon poliklinik yapıldı. Bizim hastamız yerine bizim doktorumuz, 150 milyon kere Suriyelilere poliklinik yaptı. 2 milyon ameliyat gerçekleşti Türkiye’de. 2 milyon ciklet dağıtsan ciddi maliyettir. Anestezisi, ilacı, personeliyle, tüm giderleriyle, sağlık alanının en pahalı işinden 2 milyon tane yapıldı Suriyeli sığınmacılara. Türkiye’de 500 bin hane Suriyeli, oturuyor şu anda. Bu yüzden ‘Biz bu işten ne öğrendik?’ diyorsak, bir ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemek, o ülkenin içini karıştırmak ve o ülkede bir göç dalgasına sebebiyet vermenin ağır maliyetleri olduğunu öğrendik. En ağır şekilde bunun bedelini ödedik, ödüyoruz, maalesef ödemeye de daha belli süre devam edeceğiz. Şunu görmek gerekiyor. Biz Suriye’den Gazi Mustafa Kemal’den bize emanet dış politikanın ne kadar doğru ve ne kadar önemli olduğunu, şirket yönetir gibi ülke yönetilmeyeceğini, bir kişinin kararlarıyla verilen kararların ne kadar sağlıksız olabileceğini öğrendik. Biz denge ve denetlemenin, kuvvetler ayrılığının ve güçlü bir Meclis’in ne kadar önemli olduğunu öğrendik. Şimdi Suriyeliler için ülkelerine dönme vakti. Bence onlar da Türkiye’den, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten miras, her ne kadar son 22 yılda olabildiğince aşındırılsa, bir parlamenter demokrasinin ne kadar önemli olduğunu ve kökleri güçlü bir demokrasiye sahip olmanın, güçlü bir tek adama sahip olmaktan çok daha güvenceli olduğunu, yaşanan bütün felaketlerin aslında tek adam rejimleri olduğunu öğrenerek döneceklerini ümit ediyoruz. Ülkelerinde bu yüzden istikrarlı, kapsayıcı, çoğunlukçu değil çoğulcu bir demokrasiye kavuşmak için irade ortaya konulması gerektiğini de ifade etmek istiyoruz.
"Geçici statü sonlanmalı"
Bugün televizyonlarda; ‘Suriye’de rejim değişti.’ Türkiye’nin sorunu halen Türkiye’de 4 milyonun üzerinde Suriyeli var. Bunların 2 milyon 953 bininin elinde maalesef geçici sığınmacı belgesi var. Sınırdan ‘git’ dediğinde belgeyi alman lazım, vermek istemiyorlar. ‘Belgen iptal olacak’ deyince gitmekten vazgeçiyorlar. O yüzden Türkiye’deki 2 milyon 953 bin geçici sığınmacının statüsünün Suriye’deki şartlar da gözetilerek, belli bir takvim dahilinde artık sonlandırılması gerektiğini ifade etmek gerekiyor. Ayrıca Türkiye’de 2,7 milyon düzensiz göçmen yakalandı. Bunların 500 bininin sınır dışı edildiği bilgisini Bakan paylaşıyor. Yani Bakan diyor ki, ‘Suriyelilerin dışında Kuzey Afrika’dan gelen, İran’dan, Irak’tan gelen, Pakistan’dan, Bangladeş’ten gelen, en çok da Afganistan’dan gelen 2,2 milyon da düzensiz göçmen var diyor, kaçak var’ diyor. ‘2,7 milyon yakaladım, 500 binini yolladım’ diyor. Yani Türkiye’de 6,5 milyona yakın kendileri burada olan, Türkiye’ye yük olan insan yaşıyor ve bu sorunların bir an önce çözülmesi gerekiyor. ‘Türkiye kazandı’ diyenlere, Türkiye 200 milyar dolar kaybetti hesabına itiraz eden varsa, çıksın karşımıza alnını karışlarım. Çıksın karşımıza.
"200 milyar dolar harcadı Türkiye, 200 milyar dolar kaybetti bu işten"
“200 milyar dolar harcadı Türkiye, 200 milyar dolar kaybetti bu işten. Bu 200 milyar dolar 7 trilyon lira ama altı sıfır atılmadan önceki trilyon değil atıldıktan sonraki trilyon. Yani 7 trilyon lira şu demek. 10 tane 700 milyar demek, 100 tane 70 milyar demek. Bu 70 milyar ne yapıyor? Şöyle anlatayım emekli amcamlara, teyzemlere: Geçen sene siz 10 bin lira alıyordunuz ya, 12 bin 500 lira yaptılar. Buna 33 milyar lira harcadılar. Biz ‘Bir asgari ücret ver’ demiştik. Yani size bir sene boyunca 17 bin lira verselerdi, 66 milyar lira paraya ihtiyaç vardı. Vermediler. Bu para 70 milyar, o lazım paranın 100 katı. Yani 7 trilyon lira, emeklilere asgari ücret vermek için lazım olan paranın 100 katı. Örneğin emeklilere iki asgari ücret versek, bugün emekli maaşını 35 bin lira yapmaya kalksak bize Suriyeliler harcanan paranın 50’de biri yetiyor. Ya da asgari ücret üzerinden baktığımızda, biz ‘Asgari ücreti 30 bin lira yapalım’ diyoruz ya ‘Ama asgari ücret esnafı ezmesin.’ ‘30 bin lira yaptığımız asgari ücret, küçük esnaf için 24 bin lira olsun. 6 bin lirasını devlet işçi başına teşvik olarak versin’ diyoruz ya, oraya lazım para 250 milyar. Bu para onun tam 35 katı. 35 katı... O yüzden bu para çok büyük bir para.
"Deprem bizi 6 Şubat’ta bir yıktı, Erdoğan’ın ve AK Parti’nin Suriye politikası iki kere yıktı"
Türkiye’de ‘asrın felaketi’ dediler ya yaşadığımız depreme, hepimizin yüreği yanıyor hala; 6 Şubat. Asrın felaketinin maliyeti, Erdoğan’ın hesabına göre 100 milyar dolar. Suriyelilere harcadığımız para, 200 milyar dolar. Deprem bizi 6 Şubat’ta bir yıktı, Erdoğan’ın ve AK Parti’nin Suriye politikası iki kere yıktı. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti devleti bir kuruş vermedi Suriyeli sığınmacıların İstanbul’a, Ankara’ya, Mersin’e, Adana’ya, Kilis’e, İzmir’e ya da kendi belediyelerine yarattığı yeni yük için bir lira vermedi. Onlara dünya kadar sosyal yardım yapıldı, dünya kadar katkı sağlandı. Bir lira vermediği gibi örneği Kilis’e 109 bin kişilik para yolluyor İller Bankası’ndan, 300 bin kişiye bakıyor Kilis Belediyesi. 300 bin kişiye hizmet ediyor, 300 bin kişilik su tüketiliyor, 300 bin kişilik atık su üretiliyor, 300 bin kişinin çöpü toplanıyor 109 bin kişinin parasıyla. Dönmüş şimdi bize ‘Efendim belediyeleri silkeleyin’ diyor. Belediyelerin hala daha alacaklarına el koymaya çalışıyorlar. Yahu artık bu sığınmacı sorununu belediyelerin de milletin de sırtından silkeleyin, ondan sonra gelin nereyi silkeleyecekseniz silkeleyin. Ama Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediyeleriyle uğraşmayı artık bu tarafından bırakın. SGK’nın toplam 100 lira alacağı var, 10 lirası belediyelerden. Bunun için de AK Parti’si, İYİ Parti’si, DEM’i, CHP’si hep birlikte. 100 liralık alacağın 10 milyarı için bunları yaşatıyor. Maaş ödeyemeyelim diye uğraşıyor. Ama 100 liralık paranın 90 lirasının tamamı, yandaşlarının SGK’ya olan borçları. ‘Açıkla’ diyoruz, altı ayda bir açıklaması gerekirken, o listeyi açıklamıyor, açıklamıyor, inat ediyor. Ama buradan iddia ediyorum. Açıkla biz mahcup olalım. Kimlerin SGK’ya borcu varmış? En büyük borçlu dev şirketler kimmiş? Hangi ihaleleri almış, kimlere aitmiş? Hepsini birden görelim.
"Biz Erdoğan’ın ne yapmak üzere olduğunu görmek ve bilmek istiyoruz"
“Şimdi tabii bugün Dış Politika Danışma Kurulumuz son bir ayda üç kez, Milli Güvenlik Danışma Kurulumuz son bir ayda üç kez, Karma Komisyon bir kez toplandı. O yedi toplantı ışığında Göç Politikaları Danışma Kurulumuzu çağırmış, onlara görevler vermiştik. Bugün onların bir ara sunumunu aldık, çalışmaya devam edecekler. Ve bu sürecin sonunda Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye’nin önüne koyacağı, Suriyelilerin memleketlerine dönmesi için takvimlendirilmiş, teşvikler, gerektiği zamanda insani sınırları terk etmeyen ama bazı zorlamalar ve devamında da bu işin nasıl takip edileceğine yönelik olarak bir programı çalışıyorlar. Biz aynı programı önce hükümetten duymak istiyoruz. Onlardan bu takvimi görmek istiyoruz. Ama bunda geciktikleri takdirde bunu Türkiye’nin önüne ve hükümetin bir ödevi olarak hükümetin önüne, yürütmenin önüne koymak durumundayız. Burada Meclis’te bulunan tüm siyasi partilerin kendi önerilerini ortaya koymalarını, çeşitlendirmelerini, gerekirse bunun Meclis’te bir genel görüşmeyle tartışılmasını öneriyoruz. Ama bu meseleyi bazı muhalefet partileri, ‘Efendim komisyonlar kuralım, komisyonlarda bakalım.’ Komisyonlar kurma zamanı değildir, harekete geçme zamanıdır. Tüm partilerin ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu konudaki önerileri elbette olacaktır. Ama biz Erdoğan’ın ne yapmak üzere olduğunu görmek ve bilmek istiyoruz.
"Avrupa Birliğini uyarıyoruz"
“Bugün AB Komisyonu Başkanı Sayın Von Der Leyen ile bir görüşmesi vardı. Şimdi bu görüşmeyi yapan Von Der Leyen’e ve şahsına, kurumuna duyduğumuz saygı bir yana, Avrupa Birliği’nin bu yeni pratiğini reddettiğimizi ifade etmek istiyorum. Normal zamanlarda, geçim zamanında bütün büyükelçiler burada, ziyaret ediyorlar, görüşülüyor, konuşuluyor. Ama kriz zamanlarında Avrupa Birliği yeni bir pratik geliştirdi. Merkel’den patentli. Gidiyor Erdoğan’la oturuyor, konuşuyor, bir anlaşma yapıyor, el sıkışıyor, işini görüyor. Burası bir demokrasi, bütün eksiklerine rağmen bir demokrasi. Buranın son yerel seçimlerde birinci partisi olmuş Ana Muhalefet Partisi var. Bu parlamentoda temsil edilen AKP ve MHP dışında 11 tane daha siyasi parti var. Bu ülkenin kuralları var, kurumları var. Bu ülkeyi bir Orta Doğu coğrafyasının tek adam rejimi gibi göremezsiniz. Onunla gidip anlaşıp, işinizi göremezsiniz. Avrupa Birliği’ni buradan bir kez daha uyarıyoruz ki, Merkel’in bir geliştirdiği ve Orta Doğu‘daki güçlü tek adamlarla en sıkış, anlaş, anlaşma gizli kalsın, görünür meseleleri söyleyin ama buzdağının alt tarafında dünya kadar haksızlık, dünya kadar hak ihlali.. Örneğin işte ‘Türkiye’ye verelim 6 milyar Euro‘yu, bizim yerimize sığınmacılar için açık hava hapishanesi olsun.’ Ne oldu?, Ne gördük, teker teker ne gördük? Ben ne gördüğümüzü söyleyeyim. Biz karaya vuran Aylan bebekleri gördük. Yunanistan’ın patlattığı botlarda ölen 3 bin insan gördük, Ege’de boğulan 3 bin insan gördük. Bütün Afrika’dan ve Ege’den harekete geçen 30 bin kişinin Akdeniz’de boğulduğunu, 3 bininin Ege’de, toplam 30 bininin Akdeniz’de boğulduğunu gördük. Ve buradan insanlık tarihinin en utanç verici fotoğrafı çekildi Muğla’nın Bodrum‘un sahillerinde. Aylan bebeği gördük. O Afrika’da başında akbabanın durduğu aç çocuk fotoğrafı, belki fotoğrafı çeken akbabayı kovmuştur diye bir ümitle bakıyorsun fotoğrafa. Aylan bebekte o umut da yok. O yüzden gidip de bir tek adamla el sıkış, anlaş, parayı teklif et, görünen madde bu olsun, görünmeyen madde yumuşak yazılacak, eleştiriler olsun. AİHM kararlarına uyulmamasına, görüntüde tepki vermekler olsun. Böyle insanlık dışı anlaşmaları asla kabul etmiyoruz ve Sayın Von Der Leyen’e diyorum ki, ‘Bu ülke Erdoğan’ın bütün yıpratmasına, yok saymasına, işlevsizleştirmesine rağmen bir parlamentosu olan, son seçimleri, yerel seçimleri muhalefetin, Ana Muhalefet Partisi’nin kazandığı, yapılacak ilk seçimlerde de kuvvetler ayrılığına dayalı, hukuk devletini geri getirecek olan bir iktidar namzeti Cumhuriyet Halk Partisi'nin bulunduğu bir ülkedir. Bu ülkede tek adamla el sıkışıp işinizi göremezsiniz.
"Bu iktidar İsrail’e lafta itiraz edip geçen sene nisan ayına kadar çatır çatır ticareti sürdürmüştür"
Tabii bu iktidarın değişken dış politikası meselesini kısa kısa hatırlatmak gerekiyor. Ama ilk önce şunu söylemek gerekiyor. Bu iktidar sadece Esad-Eset ikilemi ile bir çelişki yaşamış değil, bu iktidar ‘15 Temmuz darbesini yaptı’ deyip hakkında manşet manşet kendi kanallarından ‘darbenin finansörü’ deyip söyleyemeyeceğim ağır hakaretleri manşetlere taşıyan bu iktidar, Birleşik Arap Emirlikleri’ne birkaç milyar dolar için kardeşine sarılır gibi sarılmıştır. Bu iktidar, ‘Cemal Kaşıkçı‘nın utanç verici bir şekilde Türkiye’de öldürülüp parçalanıp, asitlerde eritilip yurt dışına parçaları taşınmış bir muhalif gazeteciyi öldürdüler’ diyen, ‘Bunun hesabını verecekler’ dedikten sonra birkaç milyar dolar karşılığında Suudi Arabistan‘la sarılmış, barışmış, elindeki cinayet dosyasını teslim etmiştir. Bu iktidar Mısır’da Sisi’ye demediğini bırakmamış, ‘katil’ demiş, ‘darbeci’ demiş, meydanlarda yuhalatmış, bizim belediye başkan adaylarımızı Sisi’ye benzeterek güya adayları ve Sisi’yi aşağılamış ama sonra her şeyi bırakıp Sisi’yle canciğer kuzu sarması olmuştur. Bu iktidar İsrail’e lafta itiraz edip geçen sene nisan ayına kadar çatır çatır, nisandan sonra da örtülü biçimde cayır cayır ticareti sürdürmüştür. Ve Rahip Brunson da ‘O papazI vermeden bu papazı vermem’ dedikten sonra, bir sert yaptıktan sonra Trump hızla Rahip Brunson’ı Oval Ofis’e fotoğraf çektirmeye yollamıştır. Ama bu süreçlerin hepsi takip edilirken, diğer bir taraftan da bu iktidar İsrail’le güya kavga ederek, güya Netanyahu’ya laf söyleyerek ama akıl almaz bir sürecin içine gelmiştir.”
(SÜRECEK)