Haber: Hakan KAYA-Kamera:Ozan URAL
(İSTANBUL) - DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Birleşik Metal-İş Sendikası’nın grevlerinin Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile 60 gün süreyle ertelenmesine ilişkin açıklama yaptı. Çerkezoğlu, "Nüfusunun dörtte üçü ücret geliriyle geçinen bir ülkede, insanca yaşanabilir bir ücret talebiyle hak aramayı milli güvenliğe aykırı ilan etmek; toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfının emeğini, çocuklarının geleceğini yok saymak demektir" dedi. Birleşik Metal İş Genel Başkanı Özkan Atar ise "Birleşik Metal-İş Sendikası'nın, DİSK'in, örgütlü olduğu fabrikalar, işçi sınıfının birer kalesidir. Onlar mücadelemizin mevzileridir. Kalelerimizden bir tek bile çiviyi sökemeyecekler" diye konuştu.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na (DİSK) bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’nın grevlerinin “milli güvenliği bozucu nitelikte" olduğu gerekçesiyle Cumhurbaşkanlığı kararı ile 60 gün süreyle ertelenmesine ilişkin Beşiktaş'taki DİSK Genel Merkezi’nde basın açıklaması yapıldı.
"Son 20 yılda AKP döneminde erteleme adı altında yaklaşık 200 yüz bin işçinin grev hakkı gasp edilmiştir"
DİSK Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu yaptığı açıklamada, tamamen keyfi ve adrese teslim bir kararla, binlerce işçinin en temel anayasal hakkını kullanmasına engel konulduğunu belirterek, "Kararda yanıltıcı bir başka ifade daha var. Grevlerin 60 gün süreyle ertelendiği söylense de gerçek şudur ki, karardaki erteleme ifadesi fiilen yasaklama anlamına gelmektedir. Çünkü 60 günün sonunda grev yeniden başlayamamaktadır. Son 20 yılda AKP döneminde erteleme adı altında yaklaşık 200 yüz bin işçinin grev hakkı gasp edilmiştir. 200 bin işçinin sofrasına koyacağı bir dilim daha fazla ekmek, çocuğuna vereceği harçlık kısacası insanca yaşanacak bir ücrete yaklaşma umudu elinden alınmıştır" dedi.
"Ülkeyi yöneten zihniyet, grev hakkının fiilen kullanılmamasını hedefliyor"
Anayasa Mahkemesi'ne göre grevin, sendika hakkının ve toplu pazarlık sisteminin ayrılmaz bir parçası olduğunu hatırlatan Çerkezoğlu, "Diyor ki Anayasa Mahkemesi kararında, 'Toplu pazarlıkta işçi sınıfının grev hakkını kullanması sonucu iş yerlerinin zorlanması, ekonominin bu durumdan etkilenmesi, grev hakkının doğasından kaynaklanan bir zorunluluktur. Dolayısıyla hakkın doğasında bulunan bir özelliği, milli güvenliğe aykırı kabul etmek fiilen hiçbir grevin uygulanmayacağını kabul etmek anlamına gelmektedir.' Gerçekten de ülkeyi yöneten zihniyet, grev hakkının fiilen kullanılmamasını hedeflemekte, üstelik bunu sağladığı için övünmekte ve bu uğurda daha önce defalarca yaptığı gibi Anayasa’yı, Anayasa Mahkemesi kararlarını ve İLO sözleşmelerini yok saymakta ısrar etmektedir" diye konuştu.
"Kısıtlı grev hakkının bugün fiilen kullanılamaz hale gelmiştir"
Anayasanın 54'üncü maddesinde ifade edilen kısıtlı grev hakkının bugün fiilen kullanılamaz hale geldiğini vurgulayan Çerkezoğlu şöyle devam etti:
"Anayasa Mahkemesi kararları çiğnene çiğnene Anayasa’nın bir maddesi fiilen askıya alınmış durumdadır. Bu nedenle metal işçisi arkadaşlarımızın mücadelesi, bugün sadece yoksulluk sınırının üstünde bir ücret alma mücadelesi değil, aynı zamanda Anayasa’yı, anayasal düzeni ve anayasal hakları koruma mücadelesidir.
"Amaç işçilerin hak arama olanaklarını yok ederek ekmeğimizi patronların insafına bırakmaktır"
Nüfusunun dörtte üçü ücret geliriyle geçinen bir ülkede, insanca yaşanabilir bir ücret talebiyle hak aramayı milli güvenliğe aykırı ilan etmek toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfının emeğini çocuklarının geleceğini yok saymak demektir. Ülkemiz için gerçek tehdit, bu ülkenin tüm değer ve güzelliklerini üretenlerin insanca yaşam mücadelesi değildir. Ülkemiz için gerçek tehdit, başta işçi sınıfı olmak üzere, halkın ekmeğine ve haklarına el uzatılması, demokrasinin son kırıntılarının ortadan kaldırılması, anayasanın ve anayasal düzenin yok sayılmasıdır. Grev yasağının gerekçesi ne olarak ilan edilirse edilsin gerçek amaç bellidir. Amaç işçilerin demokratik ve anayasal hak arama olanaklarını yok ederek, ekmeğimizi patronların insafına bırakmaktır.
Demokratik bir ülkede, grevleri sona erdirmenin yolu yasaklamak değil, işçilerin taleplerini karşılamaktır. Ancak grev yasaklarının sistematik hale gelmesiyle hükümet patronlara asla uzlaşmayın demektedir. Amaç bellidir. Türkiye'yi ucuz iş gücü cenneti haline getirmektir. Amaç toplu sözleşme düzenini tümden ortadan kaldırarak tüm işçileri açlık sınırının altında, asgari ücrete mahkum etmek ve bu düzeni kalıcılaştırmaktır. Tam da 2025 yılı asgari ücretin belirleneceği şu günlerde, bu grev yasakları ve bu grev yasaklarına karşı verilecek mücadele o nedenle son derece önemlidir."
"Bu sistem hepimizi asgariye, asgari ücrete mahkum etmeyi hedeflemektedir"
Türkiye'de asgari ücreti, ortalama ücret olmaktan çıkartmanın yolunun sendikalaşmanın, toplu sözleşme hakkının ve grev hakkının kullanımının önündeki engelleri kaldırmakla mümkün olabileceğini söyleyen Çerkezoğlu, "Bu şekilde bir yandan grevleri yasaklayarak bir yandan sendikaların mücadelesinin önüne her türlü baskıyı kurarak devam ettirilen bu sistem, hepimizi asgariye, asgari ücrete mahkum etmeyi hedeflemektedir. Hepimizi asgaride eşitlemek için grevler yasaklanmakta, sendikacılar tutuklanmakta, işçilerin hak arayışlarının karşısına barikatlar çıkartılmaktadır. Bu nedenle metal işçisi kardeşlerimizin mücadelesi sadece onların ekmeklerini değil, hepimizin geleceğini ilgilendirmektedir. Onların grev iradelerine sahip çıkmaları, memleketin geleceğine sahip çıkmaları anlamına gelmektedir. Metal işçilerinin ve Birleşik Metal-İş Sendikamızın anayasal haklarımıza sahip çıkma iradesini selamlıyor, sadece kendi haklarına değil hukukun üstünlüğüne de sahip çıkan metal işçileriyle ve sendikamızla dayanışmayı hep birlikte büyütme çağrısı yapıyoruz" diye konuştu.
"Fabrikalar işçi sınıfının kalesidir, kalelerimizden bir tek bile çiviyi sökemeyecekler"
DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve Birleşik Metal İş Genel Başkanı Özkan Atar ise şu ifadeleri kullandı:
"Buradan bir kez daha ifade ediyoruz. Metal işçileri bu mücadeleye inanarak, anayasadan ve yasal haklarından aldıkları güçle birbirlerine olan inançlarıyla sendikalarına, konfederasyonlarına ve dayanışma içerisinde olan , emekten yana olan, dostlarına olan inançları ve güvenleriyle bu mücadeleye başladılar. Grevlerimiz ancak ve ancak işçi arkadaşlarımızın, üyelerimizin kabul edebilecekleri adil bir toplu iş sözleşmesi imzalanıncaya kadar kararlılıkla devam edeceklerdir. Birleşik Metal-İş Sendikası'nın, DİSK'in, örgütlü olduğu fabrikalar, işçi sınıfının birer kalesidir. Onlar mücadelemizin mevzileridir. Kalelerimizden bir tek bile çiviyi sökemeyecekler. Grev hakkı, toplu sözleşme hakkı işçilerin yaşadıkları bu olumsuzluklara rağmen, ortaya çıkan bu hayat pahalılığı, hükümetin Orta Vadeli Program’ının karabasan gibi toplumun üzerine çökertilmek istemesine karşı topyekun mücadelemizi vereceğiz ve kazanan biz olacağız."
İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Av. Ahmet Ergin de grev yasaklarına karşı düzenlenen basın toplantısına katılarak Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen grevlerin yasaklanmasının "hukuk tanımazlık" olduğunun altını çizdi, "İşçilerin ekmeğini büyütürken verdiği mücadele aynı zamanda hukuk mücadelesidir" dedi.