(ANKARA) - Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, ölümünün 22’nci yılında, Ankara’da adına açılan parkla anıldı. Anma törenine katılan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Kendi canınıza da kastetmiş olan bir örgütün işlediği bir cinayeti halen daha koruyup kolluyorsanız sizin o örgütle belki doğrudan bir ilişkiniz yoktur ama o örgütün beslendiği o karanlık ve kirli ortamdan şimdi de siz besleniyorsunuz demektir" ifadesini kullandı.
18 Aralık 2002’de evinin önünde suikasta uğrayarak öldürülen Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, bugün Ankara’da anıldı. 22’nci ölüm yıl dönümü dolayısıyla Hablemitoğlu anısına Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) tarafından suikasta uğradığı yere yaptırılan park da bugün açıldı. Açılışa CHP Genel Başkanı Özgür Özel, ABB Başkanı Mansur Yavaş’ın yanı sıra; CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol, Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner, Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar, Mamak Belediye Başkanı Veli Gündüz Şahin, genel başkan yardımcıları ve milletvekilleri ile Necip Hablemitoğlu’nun eşi Şengül Hablemitoğlu katıldı.
CHP Lideri Özel’in açılışta yaptığı konuşmadan öne çıkanlar şöyle:
“Bugün 22 yıl önce bir silahlı saldırıda kaybettiğimiz, bugünümüze ışık tutan Türk aydını, büyük vatansever Necip Hablemitoğlu’nu anmak için buradayız. ABB ve Çankaya Belediyemiz ile birlikte ismini yaşatmak için onun suikasta uğradığı bu caddede bu parka ismini verdi. Bunun için bu açılışta buraya toplanan bütün vatanseverleri, CHP adına saygıyla selamlıyoruz. Tarihi Kentler Birliği ve ABB Başkanımız Mansur Yavaş nezdinde oylamada ABB’de oybirliğiyle bu karara imza atan Ankara halkının seçtiği tüm belediye meclis üyelerine yürekten teşekkür ediyoruz.
“FETÖ’nün nasıl bir örgüt olduğunu o dönemde en iyi gören ve en cesaretli anlatandı”
Hablemitoğlu, gerçek bir vatanseverdi. 18 Aralık 2002’de, karlı bir Ankara akşamında burada onu kaybettik. Ertesi gün gazetelerin manşetlerinde ‘derin cinayet’, ‘derin suikast’, ‘başkentte kanlı pusu’ manşetleri atılmıştı. Çünkü o ileriyi gören ve Türkiye’nin nasıl bir tehditle karşı karşıya olduğunu halka anlatmaya çalışan aydın bir insandı. FETÖ’nün nasıl bir örgüt olduğunu o dönemde en iyi gören ve en cesaretli anlatandı. 2006 yılında, ölümünden dört yıl sonra, kendi notlarından derlenen ‘Köstebek’ kitabının Manisa Eczacı Odası Başkanıyken eczanemde neredeyse 20 gün masamın üzerinde olduğunu ve döne döne okuduğumu hatırlıyorum. Öyle bir süreçle karşı karşıyayız ki o kitaptan bu alıntıyı sizlerle paylaşmayı kendi adıma çok anlamlı buldum: ‘Fethullahçılar en az 25 milyar dolarlık mal varlıkları, milyarlarca dolarlık ciro, milyonlarca dolarlık himmet geliriyle hemen herkesi ve her şeyi satın alabilecek dev bir organizasyona dönüştüler. Üniversite görev yapan on binlerce öğretim elemanları, alternatif silahlı kuvvetleri, kamu görevlileriyle organize bir suç örgütü halinde çalışmaktadırlar.’
“Hablemitoğlu’nun söylediklerinin doğruluğunu anlamak için 15 Temmuz akşamının yaşanması gerekiyordu”
Hablemitoğlu’nun bu söylediklerinin doğruluğunu anlamak için 14 yıl geçmesi ve o on binlerce öğretim elemanının, yargıçların, savcıların ve alternatif silahlı kuvvetlerinin ne kadar acımasız olduklarını görmek için 15 Temmuz akşamının yaşanması gerekiyordu. Onun kitapları, makaleleri, söyledikleri dikkate alınsaydı şüphesiz 15 Temmuz hiç yaşanmazdı. Cinayet 2002’de işlendi, o günden 15 Temmuz akşamına kadar geçen sürede, iktidar hep bugünkü iktidardı ama bu dosya hiç kimsenin dikkatini çekmedi. Bütün çabalar beyhude kaldı. Ancak 15 Temmuz sonrası tozlu raflardan indirildi. Şengül Hanım ve Uyvar, şimdi paylaşacağım bu anıyı çok yakından hatırlayacaklar. Katledilmeden dört gün önce Atatürkçü Düşünce Derneği'nin (ADD) Eskişehir şubesinde yaptığı konuşma, geçen haziran ayında dava dosyasına tahliyelerden bir yıl sonra girebildi. O konferansta Hablemitoğlu’nu izleyen dört şüpheli olduğu anlaşılıyor. O meşhur dörtlünün o konferansa da gidip kendisini her zamanki gibi izlediği, takip ettiği bu video ancak bugünlerde hepimiz açısından aleniyet kazandı.
“Hablemitoğlu ailesinde gördüğümüz, herkese örnek bir duruştur”
Hablemitoğlu’na soruyorlar: ‘Aydınlarımız öldürülüyor. Siz bundan korkmuyor musunuz?’ Yanıt şöyle: ‘Ben kadere ve Allah'a inanıyorum. Böyle bir çekincem yok. Tek bir konu var o da ülkemizin çıkarları. Bu devletin ayakta kalabilmesi ve bizim tam bağımsızlığımız. Türkiye'de en çok tehdit alan hakaret alan kişilerden biriyim. Eşime sordum, dedim ki ‘17 yıldır evliyiz, iki çocuğumuz var. Ama benim gibi biriyle evli kalmak çok zor. Hiç rahatsız olmuyor musun?’ Çünkü zavallı her gün arabayı kontrol ediyor binmeden önce. ‘Bak, Fethullah Gülen'e karşı davada 5 buçuk milyar kaybettik. Banka kredisi alıp ödeyeceğiz’ dedim. Eşim, ‘Hiç önemli değil’ dedi. Kızlarım cüzdanlarını getirdiler. Birikmiş paralarını verdiler. Bunlar benim için çok anlamlıydı.’ Hablemitoğlu ailesinde gördüğümüz şey şudur: Herkese örnek bir duruş. Evlatlarına verdiği isimler, Osmanlı'nın en güçlü kalelerinin isimleri. Onlar da hayatın katlanılması en zor ayrılığına evlerinin önünde, gözlerinin önünde, kanlı bir şekilde katledilmiş olan babalarına hatıralarına herkese örnek olacak şekilde sahip çıkıyorlar.
“Ahmet Özer’in, Can Atalay’ın kaçma şüphesi var ama Levent Göktaş'ın kaçma şüphesi yok”
Burada, Ahmet Tatar var biraz önce arka tarafta gördüm. KUMPASDER’in Başkanı, Ali Tatar'ın kardeşi. Burada İstanbul Milletvekilimiz var, Diyarbakır Baro Başkanıyken katledilen Tahir Elçi'nin eşi Türkan Elçi. Hep birlikteler. Onlar birbirlerine çıkarları üzerinden, göbeklerinden bağlı olanlardan daha güçlü bir bağla; haklı olma ve acıları üstünden ama haklı olduklarını hiç unutmadan bağlılar. Bu durum 22 yıldır cezalandırılmayan katiller açısından mahkemelerden, iddianamelerden, olası girilecek hapishanelerden çok daha caydırıcı. 10 sanıklı davada tutuklu sanık yok. Bir tane var ama o da tutuklandığından değil, adli kontrole uymadığı için tutukluluk haline dönüşmüş, kendisine uygulanan yaptırım veya tedbir. Kritik sanıklardan birisi Levent Göktaş. Bulgaristan'da yakalanıp Türkiye'ye iade edilince tutuklandı. Ama ‘Kaçma şüphesi yok’ diye tahliye edildi. 31 Mart günü temiz kağıdı almış belediye başkanlarımız, belediyeye gitmek üzereyken gözaltına alınıp ‘Kaçma şüphesi var’ diye tutuklanıyor. Her sabah 08.00’de belediyeye giden Ahmet Özer tutuklanıyor. Onda kaçma şüphesi var. Hatay'ın oy verip Meclis’e yolladığı Can Atalay'da kaçma şüphesi var. Kızı Vera'yı okuluna bir kez olsun bırakmak dışında bir talebi olmayan Tayfun Kahraman'ın kaçma şüphesi var. Yurt dışına kaçıp Bulgaristan'da yakalanıp iade edilen Levent Göktaş'ın kaçma şüphesi yok. O yüzden tutuksuz yargılanıyor.
"Örgütün beslendiği o kirli ortamdan besleniyorsunuz demektir"
Görünen o ki gerçek katili hepimiz biliyoruz. Gerçek katil şüphesiz FETÖ. O konuştukça o kadar hakaret, o kadar tehdit ve bu cinayet onların ipliğini pazara çıkaran birisi olduğu için; kim olduklarını, niyetlerinin ne olduğunu gösteren birisini susturmak için işlendi. Ama halen daha bu cinayetin katilleri böylesine korunabiliyorsa; 2002’den 2016’nın 15 Temmuz’una kadar bu dosyayla ilgili hiçbir şey yapılmadıysa, ‘Benim dönemimde işlenen cinayet açığa çıkarsa ucunun nereye varacağı, hangi ihmalin ortaya çıkacağı belli olmaz’ deniyorsa, ancak 15 Temmuz sonrası bir hareket gelip yine de 10 sanığın 10’u da tutuksuz bırakılıyorsa birileri geçmişin o karanlık ilişkilerine ve o derin devlet ağına hala sahip çıkıyor demektir. Önemli olan geçmişle hesaplaşabilmek, yüzleşebilmek, kendi döneminizde olmasa da ki birtakım devletin içinde bulunduğu hataları, kusurları o gün devleti kim yönetiyor, kim ele geçirmiş bakmadan bunlarla hesaplaşabilmek, gerekirse burada özür dileyebilmektir. Ama kendi canınıza da kastetmiş olan bir örgütün işlediği bir cinayeti halen daha koruyup kolluyorsanız sizin o örgütle belki doğrudan bir ilişkiniz yoktur ama o örgütün beslendiği o karanlık ve kirli ortamdan şimdi de siz besleniyorsunuz demektir. Bunu da açıkça ortaya koymak gerekir.
“Katillerin kim olduğunu herkes biliyor ama bir tek devlet bilmiyor, bir tek savcı bilmiyor”
Dün bir toplumsal davanın gerekçeli kararı açıklandı ve yine Sayın Hablemitoğlu gibi onunla görüşleri belki birbirine paralel olmayan, pek çok konuda farklı düşünen dönemin Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş, Ankara'da vuruldu. Maalesef cenazesi fiilen ortadan kaldırıldı ve kanlar yıkandı ama aslında kanı yerde kaldı. Tetikçiler, torbacılar; yani Sinan Ateş'in anasına, kardeşine, eşine aylar önce söylediği, ‘Benim kalemimi kırdılar o ikisi’ adını vererek ve ‘Tetikçi arıyorlar, beni öldürtecekler’ diyor. Bugün tetikçileri ve o bulunmuş paralı katilleri cezalandırıp ‘Bu cenaze ortadan kalktı, kanı yerde kalmadı’ demeye çalışıyorlar. Koskoca Ankara'yı, Türkiye'nin başkentini, Narinimizin öldürüldüğü Tavşantepe köyüne çevirmeye çalışıyorlar. Katillerin kim olduğunu herkes biliyor ama bir tek devlet bilmiyor, bir tek savcı bilmiyor. Bilen biliyor, söylemiyor. ‘Söylersem dostlarım var o köyde incinirler’ diyor. Bugün de katilleri Adalet Bakanı biliyor. Azmettiricileri AK Partililerin hepsi biliyor. Cumhurbaşkanı’na gitti Ayşe Ateş iki evladıyla, sarıldılar, ağladılar, anlattılar, biliyor. Ama ‘Dostlarım var. Katilin kim olduğunu söylersem dostum incinir’ deyip söylemiyor.
“Tavşantepe'yi de Ankara'yı da adaletin egemen olduğu yerler haline getireceğiz”
Biz Ankara'yı, Tavşantepe köyü değil, Tavşantepe'yi de Ankara'yı da hukukun egemen olduğu, adaletin egemen olduğu yerler haline getireceğiz. O güne kadar ant olsun ki hem Hablemitoğlu ailesiyle hem de biraz önce ayrı ayrı isimleri sayılan ya da sayamadığımız aydınlanma ateşini elinde taşımaya devam ettiği için, bu ülkenin varlığı, birliği, ulusal bütünlüğü için mücadele etmiş ve katledilmiş kimsenin kanını yerde koymayacağız. O güne kadar mücadelemiz devam edecek. Buraya geldiğiniz ve bu mücadeleye 22’nci yılında omuz verdiğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Anısı önünde saygıyla, minnetle eğiliyorum. Allah rahmet eylesin."