CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslenerek “Sokağa çıkamayacaksın, pazara varamayacaksın, çarşıda dolaşamayacaksın, il kongresinde CHP’yi yuhalatacaksın. Hadi canım sen de. Bak, bu örgüt ayakta, bu grup ayakta, CHP ayakta. Türkiye’yi ayağa kaldırdılar, hakkını arıyor. Seni il kongresinde değil, illerin pazarlarına gitmeye; ilçe başkanlarıyla değil, o ilçelerin halkıyla buluşmaya davet ediyorum. Hodri meydan. Sokağa çıkamayan adam, kongre adamı, salon siyasetçisi seni. Çık sokağa hodri meydan, görüşelim” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM’de partisinin grup toplantsında gündemle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Özel’in konuşmasından öne çıkan konular şöyle:
“Biz emekliler, asgari ücret dedikçe, dar gelirlilerin, yoksulların, işsizlerin, gençlerin sorunlarını çözün çağrısı yaptıkça hükümet, Suriye üzerinden çeşitli iftiralarla CHP’ye yükleniyor. Zaten dediklerine verdiğim değeri biliyorsunuz, onun yaptığı iftiralara, hakaretlere... Ama Sayın Bahçeli'nin de önüne konulan metinlerde, Sayın Erdoğan'ın da ekranına yansıtılan metinlerde CHP, Esad'ın yasını tutuyormuş. CHP, Suriye’deki rejim değişikliğinden üzüntü duyuyormuş. Sayın Erdoğan şunu çok netlikle söyleyeyim: Esad tek adamdı. Ben tek adamlara karşıyım. Esad gitti, yerine demokrasi gelirse bırak üzülmeyi, onu bir bayram olarak kutlamaya da hazırım, razıyım. Ama sana kötü haber: Ben dünyadaki bütün tek adamlara karşıyım.
“Çıkmış, ‘Suriye'deki gelişmeleri doğru okuduk’ diyor”
Dün çıkmış, ‘Suriye'deki gelişmeleri doğru okuduk’ diyor. Suriye'deki gelişmeleri doğru okuduğunu söyleyen Erdoğan'ın bu gelişmeler olurken ne konuştuğunu ben size okuyayım. Halep HTŞ’nin kontrolüne geçmiş, 5 Aralık akşamı. Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplanmış. Bildiri yayımlanmışlar. Üçüncü maddesi diyor ki Suriye'de yaşanan son gelişmelerin sivil halkın can ve mal güvenliğine zarar vermemesi için gerekli tedbirlerin alınmasının önemli olduğunu ve rejimin kendi halkıyla ve meşru muhalefetle uzlaşması gerektiğini ifade ediyor. Bakın, o anda Halep HTŞ’nin kontrolünde. Bana diyor ya ‘Halep düşmüş. Bu çağrı yapıyor, Esad ile görüşün.’ MGK üçüncü madde. Komutanlar, bakanlar başlarında da Cumhurbaşkanı var. Yetmiyor Ankara, HTŞ’nin Halep’i aldığı gün, Esad'a destek verdiği Suriye Milli Ordusu ile uzlaşma çağrısı yapıp HTŞ’yi değil, Suriye Milli Ordusu’nu meşru muhalefet gördüğü vurgusunu yapıyor. Erdoğan'ın imzasıyla terörist ilan edilen HTŞ ertesi gün, 6 Aralık sabahı Hama’ya giriyor ve Hama’yı alıp Şam’a doğru yürüyüşe geçiyor. Erdoğan 6 Aralık Cuma günü, namaz çıkışında şunu söylüyor: ‘Terör örgütleriyle birlikte oradaki bu direniş devam ederken bizim de hatırlarsınız, Esed’e bir çağrımız olmuştu: ‘Gel, görüşelim ve Suriye'nin geleceğini birlikte belirleyelim, tayin edecelim’ demiştik. Ne yazık ki Esed’den bu işe şu ana kadar olumlu bir yanıt alamadık. Şu an itibarıyla İdlib'den sonra, İdlib zaten tamam ama Humus yine muhaliflerin elinde ve Şam'a doğru bir ilerleyiş söz konusu. Bütünüyle bölgede devam eden bu sıkıntılı yürüyüşler, arzu ettiğimiz şekilde değil. Gönlümüz bunları istemiyor. Maalesef bölge sıkıntıda.’ Şam’ın düşmesine saatler kala...
“Biz, Erdoğan gibi iç savaş kışkırtıcılığı ya da cihatçı terör örgütlerini kendimize partner yapıp herhangi bir iş yapmadık”
Dönmüş, “Biz doğru okuduk. CHP doğru okuyamadı.’ CHP, ilk günden son güne kadar Esad’a hep Esad dedi. Esad derken el ele tutuşup eşli tatile çıkmadık. Sonra da bir anda tek adam olduğunu öğrenip ona Esed demeye başlamadık. Esad dediğimiz her süreçte, Suriye için demokrasi, Suriye için toprak bütünlüğü, Suriye'deki tüm kesimlerin temsil edildiği bir demokrasi... Esad ile yapılan bütün telkinler ‘Ülkende demokrasiye geç, ülkende özgürlükleri arttır.’ Ama Erdoğan, el ele tatil yaparken de eşleriyle birlikte Esed bir diktatördü, bir tek adamdı; ona küfrederken de öyleydi; son bir yılda pişman olup ‘Gel, görüşelim’ dediğinde de öyleydi. Ne ben ne benden önceki genel başkanımız ne süreç boyunca görev yapan herhangi bir grup başkanvekilimiz, parti sözcümüz, milletvekilimiz ne Esad’ı güzelledik ne Esad'ın bu rejiminin iyi olduğunu söyledik ne de Erdoğan gibi Türkiye'yi 4,5 milyon sığınmacıya muhatap edecek şekilde orada iç savaş kışkırtıcılığı, ‘eğitelim-donatalım-yollayalım, savaşsınlar’ yapıp ya da cihatçı terör örgütlerini kendimize partner yapıp herhangi bir iş yapmadık.
“Erdoğan çaresizlikten yalanın yan dallarına tutunuyor”
O yüzden yaptığı şeyi abartmak, yapmadığı şeyle övünüp göğsünü kapatmak hep yalanın yan dalları, türevleri. Sayın Erdoğan çaresizlikten bu dallara tutunuyor. Yanlış kararlar verdiğini, hamasi nutuklarla örtmeye çalışıyor. Oysa Mısır Devlet Başkanı Sisi’ye ‘katil’ diyordu, şimdi ‘kardeşim’ diyor. 15 Temmuz'dan Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) sorumlu tutuyordu, şimdi kardeşine sarıldığından daha fazla onlara sarılıyor. Suudi Arabistan'a ‘katil’ diyordu, şimdi Suudi Arabistan ile canciğer kuzu sarması oldu. Ama CHP, tüm bu süreçlerde hep durduğu doğru yerde durdu, doğru uyarılarda bulundu. Halen daha da onlar trol ordularıyla fetih hikayeleri yazmaya çalışırken CHP, muhalefetin verdiği sorumluluk ve gelecekte iktidara yürüyen bir partinin taşıması gereken sorumlulukla davranmaya devam ediyor.
“‘Herkesin temsil edildiği yönetim’ dersen seninleyiz. Orada birleşebiliriz”
Ama şundan rahatsızsa biz orada yokuz: ‘Suriye'de rejim değişti. Biz düne kadar ‘terör örgütü’ dediklerimizle kol kola gireceğiz. Trump burayı bize, biz HTŞ’ye emanet edeceğiz. HTŞ de orada kendine göre bir rejim kuracak.’ Biz orada yokuz. Biz orada Kürtlerin de Arapların da Türkmenlerin de Dürzilerin de; tüm dinlerin, tüm mezheplerin, tüm etnik kökenlerin vatandaşlık bağıyla bağlı olduğu güçlü bir anayasa, serbest seçimler ve hepsinin temsil edildiği bir yönetimi savunuyoruz. Biz toprak bütünlüğünü savunuyoruz. Biz Afganistan’daki gibi, bugün takım elbise, kravat; yavaş yavaş, iki yıl sonra radyoda kadın sesi de yasak... Böyle bir sürecin olmaması için müteyakkız davranmak gerektiğini ifade ediyoruz. ‘Toprak bütünlüğü’ dersen seninleyiz, ‘Demokratik seçim dersen’ seninleyiz. Eğer Suriye’de ‘Herkesin temsil edildiği yönetim’ dersen seninleyiz. Niye? Çünkü bu dediğin yerde, yıllardır bizim söylediğimiz Türkiye’nin menfaatleri var. Orada birleşebiliriz. Ama senin peşinden HTŞ’nin peşine takılıp 6 yıl önce o kafa kesme görüntülerini görüp asla ve asla durmayız.
“14 yıl önce senin peşine takılsaydık bugün Türkiye’nin verdiği 283 şehitten ben de mesul olurdum”
Hele hele 14 yıl önce senin peşine takılsaydık, doğruları söylemeseydik bugün Türkiye’nin verdiği 283 şehitten ben de mesul olurdum. 33 askerin Rus uçaklarıyla vurulmasından, senin bir de gidip Kremlin’de kapıda iki dakika beklemeden, oraya sayaç koyulmasından, onun Rus televizyonunda gösterilip onun üzerinden bu ülkeyle alay edilmesinden ben de sorumlu olurdum. 4,5 milyon Suriyeli sığınmacıdan ben de sorumlu olurdum. O sığınmacıların iş bulup da bizim çocuklarımızın işsiz kalmasından ben de sorumlu olurdum. O sığınmacıların çocuğunun bezinden, kadınının pedine her türlü ilacının, tedavisinin ücretsiz olup bizim burada insanların çocuğunun altına naylon torba içinde bez koymasından ben de sorumlu olurdum. Bundan ne ben ne bu parti grubundaki kimse ne geçmiş dönem milletvekililerimiz, yöneticilerimiz, hiçbir CHP’li mesul değildir. Bu kürsünün bunları uyara uyara dilinde tüy bitmiştir.
“200 milyar doları Suriyeli sığınmacılara harcamasaydın 75 tane Çanakkale Köprüsü, 19 tane İstanbul Havalimanı yapabiliyordun”
En kötü hesapla 200 milyar dolar kayıp. Burada herhalde beni dinleyip de 200 milyar dolar kaybın Erdoğan’ın 14 yıl önce verdiği bir karardan kaynaklanmadığını savunacak kimse yok Türkiye’de. Varsa çıksın, tartışalım. Peki neyle övünür Erdoğan? Köprüler, otoyollar, havaalanları. Övünelim. Eğer o 200 milyar doları kaybettirmeseydin 161 tane Avrasya Tüneli yapıyordun. 200 milyar doları kaybettirmeseydin 153 tane Osmangazi Köprüsü yapabilirdin. 200 milyar doları Suriyeli sığınmacılara harcamasaydın 75 tane Çanakkale Köprüsü, 19 tane İstanbul Havalimanı yapabiliyordun. Bu kadar büyük bir kayba Türkiye’yi getiren kişi Recep Tayyip Erdoğan denen kişidir. Ondan başkası değildir.
“Atatürk’ten emanet bu ülkenin verilecek bir karış toprağı yoktur, kimsenin de bir karış toprağında gözümüz yoktur”
Ama biz CHP olarak Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmaya, Suriye’deki istikrarın sağlanmasını savunmaya, Mehmetçik'imizin güvenliğinin hiçbir olası maddi getiri karşılığında riske atılmamasına, yurttaşlarımızın huzuru ve esenliği için hiçbir macera için TSK’nın bir tane bile erinin feda edilmemesine, riske atılmamasına dikkat çekmek istiyoruz. Yeni göç dalgalarının olmaması ve en hızlı şekilde geri dönüşün sağlanması için Erdoğan’a bir kez daha sorumluluklarını hatırlatıyoruz. Dış politika maceracılıkla değil, aklıselimle kurgulanır. Güç akılla, aklıselimle, ciddiyetle birleştiği zaman anlamlıdır. Winston Churchill kazandığı bir başarıdan sonra lüzumsuz bir sevinç görünce dönmüş, şöyle demiş: ‘Bu bir son değil, sonun başlangıcı da değil ancak başlangıcın sonu. Bundan sonra doğruları yaparsak zafere ulaşabiliriz.’ Biz harekat başlamadan önce Şam’a, Musul’a, Halep’e gidip de plaka dağıtan trollerin aklıyla devlet yönetilemeyeceğini bir kez daha hatırlatıyoruz. Atatürk’ten emanet bu ülkenin verilecek bir karış toprağı yoktur, kimsenin de bir karış toprağında gözümüz yoktur.
“Sen Mardin’e gittin, Hububat Pazarı’nda bir kürsü çekip de oturabildin mi”
2024’ün son grup toplantısında; Erdoğan’ı iç politikaya yönelik sahte kahramanlığı bir an önce bırakmaya, rasyonel düşünüp rasyonel davranmaya, fiziken il kongrelerinde gezerken ruhen Suriye‘de dolaşmayı bırakmaya, bu ülkenin gerçek sorunlarına odaklanmaya, Suriye meselesini de bunun üzerinden çözüm odaklı ilerletmeye bir kez daha davet ediyorum. Erdoğan Gaziantep’e gitti, Kocaeli‘ne, Sakarya’ya, Erzurum’a, Mardin’e, Muğla’ya, il kongrelerine. Sayın Erdoğan, il kongrelerine gidip atadıklarına kendini alkışlattırmak kolay. Sen Gaziantep’te Bakırcılar Çarşısı’na gidip bir fıstık üreticisinin karşısına geçip ‘Halinden memnun musun bu sene’ diyebildin mi? Onu bana söyle. Sen Kocaeli’nde il kongresine gidip ilçe yöneticilerine, ilçe başkanlarına, mahalle sorumlularına kendini alkışlatacağına Fethiye Caddesi’ne çıkabildi mi? Fethiye Caddesi’nde 17 bin lira asgari ücret alan bir emekçinin karşısına gidebildin mi? Sakarya’da Çark Caddesi’ne gidip de karşıdan gelen bir esnafı görünce çark etmeden yanına varabildin mi? ‘İşler nasıl? Siftahı kaçta yaptın bugün’ diyebildin mi? Önce bir onu söyle. Sen Mardin’e gittin, Hububat Pazarı’nda bir kürsü çekip de oturabildin mi? Mardinlilere, ‘Bu Ahmet Türk aslında bizim ittifak ortağına göre bile çok iyi bir insan. Siz her seferinde artan oylarla onu seçiyorsunuz. Ben utanmadan, sıkılmadan Ahmet Türk gibi birine üçüncü sefer kayyum atadım’ diyebildin mi? Sen Muğla’ya gidip Menteşe Köylü Pazarı’nda kendi ürettiklerini satmaya çalışan, dünyanın en pahalı mazotunu kullanan çiftçilerle hemhal olabildin mi?
“Seni il kongresinde değil, illerin pazarlarına gitmeye; ilçe başkanlarıyla değil, o ilçelerin halkıyla buluşmaya davet ediyorum”
Sokağa çıkamayacaksın, pazara varamayacaksın, çarşıda dolaşamayacaksın, il kongresinde CHP’yi yuhalatacaksın. Hadi canım sen de. Bak, bu örgüt ayakta, bu grup ayakta, CHP ayakta. Türkiye’yi ayağa kaldırdılar, hakkını arıyor. Seni il kongresinde değil, illerin pazarlarına gitmeye; ilçe başkanlarıyla değil, o ilçelerin halkıyla buluşmaya davet ediyorum. Hodri meydan. Sokağa çıkamayan adam, kongre adamı, salon siyasetçisi seni. Çık sokağa hodri meydan, görüşelim.”