(ANKARA) - CHP Genel Başkan Yardımcısı Pınar Uzun Okakın, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 2025 yılı bütçesine ilişkin; "İktidarın kendini övdüğü hayret verici sunum ve konuşmaların ciddiyetsizliğine ve tüm kayırmacı ve başarısız uygulamalarına rağmen ayakta kalmak için direnen Türk sanayicisi ve sektörün tüm paydaşlarıyla gurur duyuyoruz. Bütçeler, politik tercihleri doğrudan yansıtan belgelerdir; dolayısıyla bu bütçe, sarayın çözümsüzlük karnesidir. Çözüm için umut vadetmeyen, derinliği olmayan iktidar projesini reddediyoruz" dedi.
CHP Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Pınar Uzun Okakın, düzenlediği basın toplantısında, TBMM’de devam eden 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe görüşmelerine değinerek, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 2025 yılı bütçesini değerlendirdi.
Okakın, şöyle konuştu:
"Halkın alınteriyle elde edilen toplam bütçenin etkin kullanıldığını görme umuduyla incelediğimiz Sayıştay raporlarının da ışığında, gerçekçi tahminler ve ihtiyaçlara yönelik hedeflerle şekillenmesi için ısrar ettiğimiz 2025 yılı bütçesi ne yazık ki denetimsizliğin, risk kontrollerinin işletilmemesinin, iç kontrollerin ve denetimin sağlanamamasının, kayıt dışılığın ve belirsizliğin metni olarak karşımızda duruyor. Hazırlanan bütçe, kaçınılmaz sonun inşasının tarifiyse, bize de gerçekleri not düşmek düşer. Döviz kuru ve enflasyon, sanayi sektörünün tüm paydaşlarını çevrelemiş durumda. Girişimci umutsuz, yatırım eylem potansiyeli taşıyan özne ve kurumlar isteksiz. Kadınlar ve gençler eğitimde ve istihdamda yer bulamadıkları gibi, bütçe kapsamında da akut sorunlara sahip olmalarına rağmen görmezden gelinen geniş ve kırılgan kesimler olarak yalnız bırakılmaktalar. İnovasyon endeksinde 37’nci sırada yer alan ülkemiz, bu alana ait ayrıntılı raporda da belirtildiği üzere, kadınların iş gücüne katılımı bakımından birçok OECD ülkesinin gerisinde yer aldığı gibi, endeksteki zayıf yönlerimizden biri daha ortaya çıkmakta.
Pek çok sektörde olduğu gibi sanayi sektöründe de emek yoğun yapılanma, yakın geleceğin mesleklerine sırt dönerken, düşük katma değerli alana sıkıştırılan sanayi yapısı, kayıt dışılığa iktidar eliyle zorlanmakta.
"Yasalara uygun protokollerin izlenmesi yükümlülüğünden hangi gerekçeyle kaçınıldı?"
Dış kaynaktan beslenmeye mahkûm edilen finansman modelinden çıkmayı önceleyen ve mümkün kılan bir gayret bu bütçede yok. Sağlıklı bir zemin için öncelikle, Sayıştay raporları doğrultusunda dikkat çeken bazı konuları paylaşmak istiyorum. Ancak Sayıştay raporları üzerine bir parantez de açmış olmak gerekir. Çünkü son yedi yıla yayılan Sayıştay raporlarını ele aldığımızda ne yazık ki bu raporların sistematik biçimde ufalandığını, içinin boşaltıldığını ve kurumun sindirildiğini tespit ediyoruz. Buna rağmen yine de, binaların değerlemesinde neden enflasyon düzeltmesi yapılmadığını merak ediyoruz. Bakanlıkla ilişkili bazı taşınmazların enflasyon düzeltmesinin gerçekleştirilmediği, gerçek değerlerinin tespit edilmediği, Sayıştay bulguları arasında. Yasalara uygun protokollerin izlenmesi yükümlülüğünden hangi gerekçeyle kaçınıldı? Mevzuatın hiçe sayıldığı, kayıt dışılığın işlerlik kazandığı ve bunun soruşturulmadığı tabloyu üzülerek izlemekle kalmamak adına kayıt altına almayı tercih ediyoruz.
"Kamuyu inşa etmekten değil, kamudan istifade etmekten anlıyorsunuz"
Bir başka bulgu, bakanlık faaliyetleri kapsamında gerçekleştirilen denetimler sonucu kesilen cezaların ve idari para cezalarında uygulanan indirimlerin muhasebe hesaplarına uygun yöntemlerle intikal ettirilmemesidir. Halk adına aydınlatılmasını bir mecburiyet olarak görüyor, bulguları değersizleştirmekten, normalleştirmekten kaçınıyoruz ve kamu kurumlarını yasalara uyum konusunda topluma örnek olmaya çağırıyoruz. Duyulmak istenmese de not düşeceğiz; Organize Sanayi Bölgelerine, yıllık enflasyonist fiyat farkları dışında bazı girdiler için özel fiyat farkları verilirken iltimas uygulandığına yönelik eleştiriler sektörün gündemindedir, haliyle bizim de gündemimizdedir. Siz TOGG’un küresel rekabet gücünü öncelemediniz, yerli ve milli vurgusuyla anlattığınız ama kör açılarda kullanmaktan kaçındığınız TOGG’u, Çin’in otomotiv firmalarına ezdirmeyi içinize sindirdiniz. Tıpkı e-ticaret piyasasını da onların tekeline teslim ettiğiniz gibi. Deprem bölgelerimize dokunmaktan kaçındınız, teşviklerden yeterince faydalanmalarına imkân vermediniz, SGK primleri için gerekeni yapmadınız. Çünkü kamuyu inşa etmekten değil, kamudan ancak istifade etmekten anlıyorsunuz. Bakanlığın taşınmazlarını gerçek değeriyle kaydetmekten kaçınıyorsunuz ama sanayiciye enflasyon düzeltmesi yaptırmayı biliyorsunuz. ODTÜ’nün arsa ve arazilerini tahsis etmeyi biliyorsunuz ama kayıt değerlerini doğru tutmayı bilmiyorsunuz. Organize Sanayi Bölgelerini çelişkili bir kanunla, KOSGEB desteklerini ise israf ve iltimasla işlevsiz hale getirmeyi biliyorsunuz ama TÜBİTAK’ın iç denetimini güçlendirecek ön mali kontrol yönergesini ortaya koyamıyor, projelerin yerinde kontrol edilmesini sağlayamıyor, fon dağılımında belirli kurum ve alanlara yoğunlaşan desteklerin kamuoyunda yarattığı soru işaretlerini ortadan kaldıramıyorsunuz.
"Türkiye’nin uzay faaliyetleri kisvesine sığınıp, 55 milyon dolar harcıyorsunuz"
Siz Türkiye’nin uzay faaliyetleri kisvesine sığınıp, 55 milyon dolar harcıyorsunuz. Bu devasa meblağı, acil ihtiyaçlarımızı sıralamakta bu kadar zorlanırken, toplum için doğru işe harcamayı bilmiyorsunuz. Türk Standartları Enstitüsü’nün, gelişmiş ülkelerin standardizasyon düzeyini yakalamasını sağlayamıyor, kuruma ait binalara yeterli sayıda personel yerleştiremiyorsunuz. Kurum aracılığıyla 'okulum temiz' belgesi dağıtsanız da çocukları hijyen koşullarından mahrum bırakıyorsunuz. Türk Patent ve Marka Kurumu’nda kurum iştiraklerinin ve sahibi olunan işletmelerin bütçe değerlerini veremiyor; önleyici kontrollerin etkinliğini artıramıyor, kurumda sorumluluğun dağıtılmasını sağlayamıyorsunuz. Türkiye Bilimler Akademisi’nde idarenin kamu içi kontrol standartlarına uyum eylem planı hazırlamıyor; araştırma desteği kapsamına koyduğunuz ancak kişisel harcamalar kapsamına almanız gereken cep telefonu, akıllı saat gibi harcamaları etkin izleyemiyorsunuz. GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bünyesinde, depremden zarar gören beş ilin bulunduğunu da hatırlatarak, yeniden inşa için gereken adımları görmüyoruz. İklim değişikliği ve kuraklığın kalkınma bölgelerine etkilerini ele aldıklarını görmüyoruz. Yine GAP kapsamındaki taşınmazlar için enflasyon düzeltmesi yapmıyor, idari para cezalarının tahakkuk ve tahsil kayıtlarının eksik işlenmesine göz yumuyorsunuz. DAP Bölge Kalkınma İdaresi bünyesinde, her biri binlerce yıllık tarihi ve kültürel miras zenginliğine sahip olan illerimizi, bir tabela projesinin eylemsizliğine terk ettiğinizi biliyoruz. DAP, KOP ve DOKAP da dahil olmak üzere, bünyelerinde gerçekleştirilen projeler için uygulayıcı kuruluşlara aktarılan ödeneğin yarısının kullanıldığını, kalan yarısının ise bu kuruluşlara muhasebe sistemi dışında blokeli aktarıldığını görüyoruz. Yine DOKAP kapsamında, performans göstergeleri ile hedefler arasında tutarsızlık, bütçelerin etkin kullanımından uzaklık, iller özelinde kalkınma ihtiyaçlarının belirlenmesinde eksiklik, kadın ve genç istihdamında belirgin adımların ortaya konmasında yüzeysellik görüyoruz.
"Çağın koşullarına uygun donanımları elde edememişse bunun günahı AKP’nin boynuna"
Bir ülkenin hangi sektöründe yüksek katma değerin inşası, tartışmaya kapalı bir gerekliliktir diye soracak olsak; ilk sıralarda mutlaka sanayi ve teknoloji alanı gelir. Bu gerçeğe rağmen sanayimiz, emek yoğun yapılanmaya hapsediliyor. Öyle ki, imalat sanayi ihracatında yüksek teknolojili sanayinin kapladığı alan yüzde 4, yüksek teknolojili sektörlerin istihdamda kapladığı alan ise sadece yüzde 2,8 düzeyinde. Büyük veri uzmanı, süreç otomasyon uzmanı, yapay zekâ ve makine öğrenimi uzmanı gibi çağdaş meslek alanlarını ülkemizde var edebilmek adına, beşerî sermayemize karmaşık becerileri güçlendiren yatırımların planlandığını görmemiz gerekirdi, göremedik. Hiç de uzak olmayan bir gelecekte, teknolojik gelişmelerin hızı, geleneksel yaygın mesleklere dönük talebi de dönüştürdüğünde, bu ülkenin gençleri, çağın koşullarına uygun donanımları elde edememişse bunun günahı AKP’nin boynuna. Ve bu gerçek en çok sanayi sektörünün üzerinde bir tehdit. Çünkü güncel veriler ışığında, otomasyon karşısında risk grubunda bulunan sektörlerin başında yüzde 45 oranla imalat sanayi sektörü geliyor. Bu noktada, AKP’nin neyle meşgul olduğunu veya kime neye hizmet ettiğini anlatmaya gerek yok. Çünkü bilindiği üzere onların önceliği, sadık bendeleri ve onların saadet zinciri ama bizim derdimiz başka.
"Sanayi sektöründeki gerilemenin kaygı verici olduğunu gördük"
Ülkemizde işsizliğin yakıcı boyutu, bu sorunun milyonlarca hanenin huzurunu yerle bir ediyor oluşu ve bu acil sorunun toplumsallaşmasının önüne geçmek için, finans mafyası haline gelmiş çeyrek asırlık bir iktidarın hiçbir şey yapmıyor oluşu bizim derdimiz. Bu önemli bir gerçek ve biz bu gerçeği, önümüze konan bütçede tüm yönleriyle tespit ediyoruz. Sanayi ve teknoloji üretimini zorlaştıran bahsettiğimiz koşulların ortadan kaldırılmasına dönük, ayakları yere basan bir yol haritası ve kesin hedef listesi göremedik. İller arası gözle görülür gelişmişlik farklarına ve bölgesel teşviklerin hatalı dağılımıyla büyüyen haksız rekabet koşullarına çözüm üretme arayışı göremedik. Ne gördük? İmalat sanayi ihracatı hedefinin düşürüldüğünü gördük. İmalat sanayinin, milli gelir içindeki payında hedeflenen oranın, yüzde 21,1’den yüzde 18,5’e düşürüldüğünü gördük. Yüksek teknolojili sektörlerin istihdamdaki payının azaldığını gördük. Kamu imalat sanayisinin, kamu yatırımları içindeki payının binde 4’e düştüğünü; özel imalat sanayisinin de özel yatırımlar içindeki payının düştüğünü, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında imalat sanayinin düşme eğilimini gördük. ARGE ve tasarım merkezleri hedeflerinin gerçekleşmediğini, yüksek teknoloji sanayi endeksindeki yıllık gerilemenin yüzde 21 olduğunu, sanayi cirolarındaki artışın enflasyonun altında seyrettiğini, yüksek teknoloji faaliyetlerine yönelik girişim oranının binde 8 olduğunu, sanayi sektöründeki gerilemenin kaygı verici olduğunu gördük.
"Tekstil sektöründe işten çıkarmalar 300 bini aşacak"
2025 yılı bütçesi kapsamında çok büyük önem taşıyan ve toplam istihdam içindeki payıyla da özenle ele alınması gereken tekstil sektörüne baktığımızda, sektörün yıllık ihracatının ciddi bir gerileme yaşadığını, 2023’ün ilk yarısında 175 bin vatandaşımızın işten çıkarıldığını ve işten çıkarma eğiliminin 300 bini aşacağı kaygısının sektör paydaşları tarafından da ifade edildiğini görüyoruz. Uluslararası denklerinin katbekat üzerinde maliyetlerle köşeye sıkışan tekstil üreticilerimizin sorunları alarm verirken, bu alanda da bütçede sahici bir çözümle karşılaşmadık. Türk tekstil firmalarının en az 190’ı, üretime Mısır’da devam etmeyi tercih ediyorsa, bu durum iktidarın tercihlerinin sonucudur. İnovasyona öncülük etme potansiyeliyle başta savunma sanayi olmak üzere, katma değeri yüksek üretim iddiasının, heves olmaktan öte uygulanabilir, geliştirilebilir ve sürdürülebilir bir model olmak zorunda olduğunu savunuyoruz. Ve bu doğrultuda, ulusal güvenlik kapsamında ele alınan sektörlerin jeopolitik yoğunlaşma tercihlerinin düzeltilmesini önemsiyoruz. Bu önemli alana dönük teşviklerde, haksız rekabet koşulları yaratan yaklaşımları değil; savunma sanayi alanında kapsayıcı yatırım teşviklerini savunan yaklaşımı sürdürmekte kararlıyız.
"Çözüm için umut vadetmeyen, derinliği olmayan iktidar projeksiyonunu reddediyoruz"
Prof. Dr. Daron Acemoğlu’nun tespitinde yer verdiği bir bölümde ifade edildiği gibi; 'sömürücü siyasal kurumlar, sömürüden çıkar sağlayanların gücünü pekiştirerek bu ekonomik kurumlara destek sağlamaktadır. Bu başarısızlıkların kökeninde, detayları farklı koşullar altında değişse de daima bu sömürücü ekonomik ve siyasal kurumlar vardır.' İşte biz bu bakış açısıyla, kamusal denetim ağlarının etkin olmasını savunuyoruz. Kapitalizmin zayıf halkası olmayı ve sanayileşmenin tasfiyesini reddediyoruz; tıpkı değişken faizli kredilere mahkûm edilen sanayicilerin içinde bulundukları zorlu koşulları reddettiğimiz gibi. Biz enflasyon oranında Avrupa’da birinci, dünyada altıncı olmak istemiyoruz. İşletme kredilerine duyulan ihtiyacın yüzde 200 arttığı, KOBİ’lerin en az beş yıl desteğe muhtaç bırakıldığı bir ülke olmak istemiyoruz.
Sona gelirken; KOSGEB’in 2023 yılında, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler içinde 140 teknolojik ürüne destek hedefiyle başladığı yolun sonunda bu sayı 30’la sınırlı kaldığında, sonuçları günün sonunda vatandaşı mağdur eder. Ülkemizde 3 milyon KOBİ mevcutken, 2024 yılında sadece 40 bin KOBİ’ye destek vermiş olmakla övündükleri bu oran, binde 1’e tekabül ettiğinde, sonuçları günün sonunda vatandaşı mağdur eder. 2024 yılı bütçe teklifinde 2024 yılı için hedeflenen KOBİ destek sayısı 59 bin iken, bu hedef de gerçekleşememiş ve 51 binle sınırlı kalmışsa, sonuçları günün sonunda vatandaşı mağdur eder. Geldiğimiz bu noktada, halk için çözüm yok, harcama kalemlerinde net beyanlar yok, 2024 bütçesinin neye harcandığı belirsiz, ihracat iki kalkınma döneminin sonunda yarı yarıya azalmış, KOBİ’lerin finansmana erişim sorunu hala çözülememiştir. Tüm bunlara rağmen iktidarın kendini övdüğü hayret verici sunum ve konuşmaların ciddiyetsizliğine ve tüm kayırmacı ve başarısız uygulamalarına rağmen ayakta kalmak için direnen Türk sanayicisi ve sektörün tüm paydaşlarıyla gurur duyuyoruz. Bütçeler, politik tercihleri doğrudan yansıtan belgelerdir; dolayısıyla bu bütçe, sarayın çözümsüzlük karnesidir. Çözüm için umut vadetmeyen, derinliği olmayan iktidar projesini reddediyoruz."