(ANKARA) - Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Türkiye Belediyeler Birliği’nin 6’ncı Uluslararası Dirençlilik Kongresi'nde; "Sürdürülebilir dirençli gelecek hem şehir için hem bugünkü neslin yaşamı için hem bizden sonraki nesil için çok önemli. Eğer siz dirençli kent yaratamazsanız, sürdürülebilir kalkınmayı da yapamazsınız" dedi. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Marmara'da olası bir depremin çevresiyle beraber 50 milyon nüfusu etkileyeceğine dikkat çekerek "Ona göre hazırlık yapmamız lazım. Bunu yaparken hep birlikte hem yerel yönetimlerin hem genel yönetimin ortaklaştırarak bu projeleri yaşama geçirmesi lazım" diye konuştu. Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras da orman yangınlarıyla ilgili tedbir alma görevinin Orman Bakanlığı'nda ait olduğunu belirterek, belediyelerin eleştirilmesini 'izansızlık' olarak değerlendirdi.
TBB koordinasyonunda 6’ncı Uluslararası Dirençlilik Kongresi “Sürdürülebilir Güçlü Gelecek” temasıyla başladı. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun katılımıyla TBB hizmet binasında çevrim içi ve yüz yüze gerçekleştirilen ve afet riskleri, dirençlilik ve iklim değişikliği konularının konuşulacağı kongre, kentlerde dirençliliğin artırılmasına katkı sunmayı amaçlıyor. Kongreye seçilmiş yerel yöneticiler, yerel yönetim bürokratları, sivil toplum temsilcileri ve farklı disiplinlerden bilim insanları da katıldı.
Tüm yurttaşların katılımına açık olan kongrenin açış konuşmalarını İBB ve TBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreter Yardımcısı ve BM Afet Riskini Azaltma Temsilcisi Kamal Kishore, TBB Genel Sekreteri ve Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı Suat Yıldız, Japonya Uluslararası İş Birliği Ajansı (JİCA) Türkiye Ofisi Başkanı Watanabe Daisuke ile ODTÜ Kongre Düzenleme Kurulu Akademik Başkanı Meltem Şenol Balaban yaptı.
Kongre, afet yaşamış ya da yaşaması olası büyükşehir ve il belediyelerinin başkanlarının konuşmacı olduğu ve modaratörlüğünü Suat Yıldız’ın yaptığı “Sürdürülebilir Dirençli Gelecek” paneliyle devam etti. Panelde Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, Zonguldak Belediye Başkanı Tahsin Erdem ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey yer aldı.
Mustafa Bozbey: "Depremi afete dönüştürmemek önemli"
Afet yönetimi için belediye olarak yaptıkları çalışmaları anlatan Mustafa Bozbey şunları söyledi:
"Birçok konuyu burada üç gün boyunca tartışacağız, konuşulacak. Ve bunun çıktıları son derece önemli. Çünkü dirençli kentleri oluşturmak artık bizim hem belediyeler olarak hem genel ve yerel idarelerin bütünsel anlamda olmazsa olmazları arasında düşünceleri bu yönde olmaları, projeleri anlamında da bu konuda projeleri geliştirmeleri anlamında son derece önemli bir süreçteyiz. En son 6 Şubat depremini yaşadık. Tabii 6 Şubat depremi hepimizi aslında bir kez daha düşündüren bir deprem. 6 Şubat depremi 99'daki depremden gerçek anlamda o deprem sonuçlarını irdeleme imkanımız olan süreçti. Ve gördük ki 99 depreminden sonra çok eksiklerimiz var. Hatta yapmamız gerekenleri yapmamışız. Hem yerel hem genel anlamda söylüyorum yapmamışız ve sonuçta 6 Şubat depremi, 11 ilimizi yaklaşık 14-15 milyon civarında insanımızı etkileyen ama bunun yanında ekonomiyi de etkileyen bir durumla karşı karşıya bıraktı bizleri. Tabi deprem bir afet olarak adlandırıyoruz. Ancak depremi afete dönüştürmemek önemli. Eğer bu konuda hazırlıklarımızı yaparsak önümüzdeki sürece bakış açılarımızı, projelerimizi buna göre değerlendirirsek o zaman deprem bir afete dönüşmez. Depremin afete dönüşmesi tamamen bizlerin yapmış olduğu uygulama eksikliklerinden kaynaklı olduğunu bir kez daha söylemek istiyorum. Tabi kentleri ona göre planlamamız lazım. Hem Bursa için hem de Marmara Bölgesi için bütünsel anlamda düşünmemiz gerekiyor. Bugün Marmara'da olası bir deprem orada 30 milyon nüfusu değil, çevresiyle beraber yaklaşık 50 milyon civarında nüfusu etkileyecek. Bu da yetmediği gibi ekonominin yüzde 70'inin oluştuğu bir bölge olarak değerlendirirsek ekonomimiz de ne kadar etkilenecek onu dahi düşünmemiz ona göre hazırlık yapmamız gerekiyor. Tabi burada bunu yaparken sadece belediyelerin elini taşın altına koyması değil, hep birlikte hem yerel yönetimlerin hem genel yönetimin ortaklaştırarak bu projeleri yaşama geçirmesi lazım."
Zeydan Karalar: "Ne bu kadar mal kaybı olacaktı ne bu kadar da can kaybı olacaktı"
6 Şubat depremlerinde yaşananları anlatan Zeydan Karalar ise şöyle konuştu:
"Şunu söyleyeyim; bizler yani bizim kafadaki yöneticiler insanlardan ayrı bir yönetim biçimi sergilemezler. Bizim için insan önceliklidir. Dolayısıyla dikkat ederseniz pandemide, depremde ya da herhangi bir afette bütün CHP'li belediyeleri halkın yanında hiç olmadığı kadar görürsünüz. O acıyı o zahmeti birlikte yaşarlar. Kendi başlarına gelmiş gibi. Hepimiz bizim başımıza gelmiş gibi günlerce uyumayız, onlarla birlikte yaşarız. Hatta onlarla birlikte yatarız. Dolayısıyla bu kadar büyük tehlike içerisinde olan ülkemizde bunlarla ilgili sık sık teyakkuzda olmamız lazım. Biz bir afet olduğunda ya da bir deprem olduğunda hakikaten o kadar çok birlikte olabiliyoruz ki ulus olarak, ülke olarak, millet olarak. Herkes her şeyini feda ediyor. Peki, afet olmadan önce o kadar hassas bir tedbir alabiliyor muyuz? Alıyor muyuz ülke olarak? Ne yazık ki alamıyoruz. Ve bir deprem işte en son deprem maliyeti 150 milyar dolar olduğu söyleniyor oysa bu 150 milyar doları yayarak bir güvensiz, dirençsiz bir kent oluşturma noktasında harcasaydık ne bu kadar mal kaybı olacaktı ne bu kadar da can kaybı olacaktı. Bunun değişebilmesi gerekiyor. Bu da tabi bir anlayış meselesi.
"Ne kadar erken müdahale ederseniz o kadar can kurtarma şansınız olur"
Şimdi göçten başlayım. Aslında göç artık dünyamızın bir sorunu. Yani küresel iklim, susuzluk, açlık, savaşlar, huzursuzluk, maddi imkansızlık göçe zorluyor. Ve en çok göçten etkilenenler de bizim gibi kentler sıkıntıyı çekiyor. Çok göç alınca bir kent ister istemez oradaki konut fiyatları, arsa fiyatları artıyor. Göç etmiş adamın, ekonomik şartları olmadığı için güvenli binalar daha pahalı olduğu için güvensiz binalara yöneliyor. Onları tercih ediyor. O bir tehlike. Dolayısıyla güçün ekonomik ve teknik sıkıntıların yanında da böyle bir sıkıntısı var. Şimdi ben Adana'ya döneyim. 04.47'de ben yıkılan binanın yanındaydım. Yaşadıklarımı anlatayım. Hanım beni uyandırdı hep anlatıyorum. Kendimize geldik dışarı çıktık. Ben üstümü giydim. Yağmur yağıyor. Yola çıktım. Yol kilit. Deprem olmuş. 10 dakika içerisinde her taraf kilit. Ne kadar büyük tehlike. Şimdi arama kurtarma diyoruz ya hiltiden kesici aletten delici aletten kaynaklanmıyor. Bir çok hızlı ambulans çağıracaksınız. Vincinizi, kamyonunuzu çağıracaksınız. Çünkü orada yığınları taşıyacaksınız. Boşaltacaksınız ki aramayı rahat yapabilirsiniz. Ama yollar kilit. Şimdi ben her konuşmamda diyorum ki arkadaşlar sığınma yerleriniz yeşil alanlarınız. Çıkmayın sokağa. Bu çok önemli. Çünkü siz o yolu kilitlediğiniz zaman ambulansın gelmesini engelliyorsunuz, arama kurtarma ekiplerini, AFAD'ın ve belediyenin ekiplerinin gelmesini engelliyorsunuz. Ve dolayısıyla müdahaleniz geç oluyor. Ne kadar erken müdahale ederseniz o kadar can kurtarma şansınız olur. Bu çok önemli bir kere. Yani bunu anlatmalıyız.
"Siz dirençli kent yaratamazsanız, sürdürülebilir kalkınmayı da yapamazsınız"
Ve tabii ki arama kurtarma ekipleri de çok önemli. Bizim belediyeler çok derin tecrübeli. Niye? Kentimizde bir deprem olduğunda sadece orada değiliz ki Elazığ'da oluyor, Elazığ'a gidiyoruz. Başka bir yere gidiyor, başka bir yere gidiyoruz. Bende 11 bina yıkıldı. Hemen şunu yaptım yani hani bir komuta merkezi, çok hızlı müdahale. Biz yedi günde 11 binamızın molozlarını kaldırdık. Tabii 2000'den önce yapılan binalar olduğu için demir yok, beton kalitesi çok düşük, çok fazla can kurtaramadık. Ondan sonra yönetmelik çıkıyor, biraz daha sağlam binalar oluyor. Ondan sonra tabi Hatay'a gittik hep beraber orada. Allah korusun yani bir daha o günleri yaşatmasın. Arama kurtarma ekipleri inşaatı bilen insanlardan olmalı. İnşaat ustasından olmalı. İnşaat mühendislerinden olmalı. Madencileri gördüm nasıl çalışıyorlar. Ses geliyor, ses geldiği yeri deliyor. Öyle saatlerce uğraşmıyor. İşi bilmeyeni oraya çıkartmamak lazım. Sürdürülebilir dirençli gelecek hem şehir için hem bugünkü neslin yaşamı için hem bizden sonraki nesil için çok önemli. Eğer siz dirençli kent yaratamazsanız, sürdürülebilir kalkınmayı da yapamazsınız."
Ahmet Aras: "Orman yangınlarına, Orman Bakanlığı'nı müdahale eder"
Ahmet Aras ise şunları söyledi:
"2021'de olan çok büyük yangınlar vardı biliyorsunuz. Yaklaşık biz orman varlığımızın yüzde 10'unu kaybettik bu geçtiğimiz iki büyük yangında Muğla bölgesinde. Çünkü Muğla'nın yüzde 68'i ormandır. Muğla Türkiye'deki orman varlığı en yüksek üç ilden bir tanesidir. Muğla'nın böyle bir niteliği var. Ama şu var ki Muğla yine Akdeniz'deki konumu dolayısıyla aynı zamanda da iklim krizinden en fazla etkilenen iller arasında yer almaktadır. Hem küresel ısınma hem tabii ki iklim krizinin diğer birçok etkisinde birinci derecede hassas bir ilden bahsediyorum. Burada zaten Akdeniz Bölgesi genel olarak böyle de bütün olarak Akdeniz çevresindeki bütün devletler ve kentlerde aynı problem var ama biz bundan çok net etkileniyoruz. 2021'deki yangınların altında yatan sebebe baktığımızda çok kuru bir hava sıcak, dengesiz bir rüzgar yani tamamen iklim değişikliğinin etkileri daha önce görmediğimiz şekilde bir hava olayı. Tabii ki büyükşehir belediyeleri aslına bakarsanız orman yangınlarında bir görev ve yetki sahibi değildir. Belediyelerin böyle bir etkisi yok daha doğrusu. Orman yangınlarına, Orman Bakanlığı'nı müdahale eder. Orman Bakanlığına bağlı, Orman İtfaiyesi müdahale eder. Çünkü bizim belediyelerdeki personelimizin zaten aslına baktığınızda böyle bir eğitimi de yok. Yani orman yangınlarını önleyebilecek, müdahale edilebilecek bir eğitimi de yok. Veya kendini koruyacak bir eğitimi de yok. Birkaç ekibimizi zar zor kurtardık yangından. Demek ki yani orman yangınlarının önlenmesi, yetki ve sorumluluğu veya yangın olmadan önce alınacak tedbirler bunların hepsi bir kere Orman Bakanlığı’na ait. Yani orada belediyeleri eleştirmek. Bir kere bu izansızlıktır yani. Böyle bir şey yapılamaz. Belediyelerin zaten ona da yetkisi yok.
"Ana problem maalesef Orman Bakanlığı'nın gerekli tedbirleri almamış olmasıydı"
Belediye şunu yapar. Belediye eğer ormandan bir talep gelirse bize su gönder, bize şunu gönder veya ormanın bizden ekstra bir talebi varsa ona bakarız. Ama şöyle bir şey oldu ki 2021 orman yangınlarında Orman Bakanlığı elinde bir tane helikopter olmadan girdi. Sonra yolda düzmeye çalıştılar. Bir hafta, 10-15 gün ne uçak ne helikopter var. Gözümüzün önünde memleketimin dağları, taşları yanıyor. Ne yapalım? Girdik biz de. Ormanın bizden talep ettiği her şeyi verdik. O koordinasyonu sağladık. Sorun yok. Çünkü valilik de zaten hemen bir kriz masası kuruluyor. Biz de belediyemiz de kuruyoruz. Bizden ne istiyorsa hepsini gönderdik. Ama o zamanki yangınlardaki ana problem maalesef Orman Bakanlığı'nın gerekli tedbirleri almamış olmasıydı. Yani bunu öngörerek gereken tedbirleri almadılar. Bu hava değişikliğini, hava şartlarını öngörmeleri lazımdı."
Tahsin Erdem: "Günümüzde silkelenmek olan belediyelerin nasıl bu altyapılara cevap vereceği de çok büyük merak konusu"
Tahsin Erdem de şöyle konuştu:
"Biz de Karadeniz bölgesindeki bir şehir olarak aslında bir Rize'den bir Artvin'den çok farklı bir kaderimiz yok. Biz aslında dirençli kentler yaratmaktan ziyade bir sele karşı, yağmura karşı, aşırı yağışa karşı direnmeye çalışıyoruz. Bugüne kadar yapılan bütün altyapılar Zonguldak'ta sadece Zonguldak ölçeğinden baktığımızda karşılanmıyor. Ne yapıyoruz? Tedbirler alıyoruz. Şimdi şehir sahilden hemen yukarıya doğru dağlara zirve yapmış. Düzlük hiçbir alanımız yok. Yağan yağmurun şiddeti oldukça fazla ve bu suyu kendi haline bırakmamanız lazım. Bunu bir an önce altyapıya ulaştırmanız lazım. Bu zaman zaman mümkün olmuyor. Küçük yağışlarda çok önemli değil ama büyük yağışlarda dağın zirvelerinde mahalle aralarında her ne buluyorsa önüne katıp bütün mazgalları tıkadığı takdirde aslında sel demek ki sadece dere yataklarında değil sokaklarda caddelerden, mahallelerde oluyor. Bu emin olun çok büyük ekonomik kayba uğratıyor bizi. Yaklaşık üç, üç buçuk ay önce yine aşırı yağışlar oldu. Bu yağışlarda en az 35-40 heyelan oldu. Bunların birçoğunda o bölgedeki insanlarımızı evlerinden çıkartmak zorunda kaldık. O bölgeler afet bölgesi ilan edildi. Neden? Biz sadece direnmeye çalışıyoruz. Geleceğe dair altyapı oluşturmuyoruz. Yerel yönetimlerde belediyelerin sıkıntılarını, maddi sıkıntılarını biliyoruz. Hele hele bu günümüzde silkelenmek olan belediyelerin nasıl bu altyapılara cevap vereceği de çok büyük merak konusu. Ne oluyor? Olayın, vakanın arkasından hemen gündemde kalıyoruz. Ondan sonra şehir kendi haline terk ediliyor."
Kongrenin ikinci gününde altı panel ve eş zamanlı bilimsel sunumlar yapılacak. Kongrenin üçüncü gün ise dört panel, eş zamanlı bilimsel sunumlar yapılacak ve değerlendirme toplantısıyla tamamlanacak.