Gündem

TBMM Genel Kurul'u... CHP'li Kılınç: "Saray ve tek adam yönetiminin güvenlik kurumlarımızda yarattığı büyük bir çürüme var"

TBMM Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşların bütçe görüşmelerinde söz alan CHP İstanbul Milletvekili Yüksel Mansur Kılınç, iktidarı ve güvenlik politikalarını eleştirerek, “Saray ve tek adam yönetiminin güvenlik kurumlarımızda yarattığı büyük bir çürüme var" dedi. Kılınç, MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın Suriye'de, HTŞ terör örgütü lideri Colani ile görüntü vermesinin de kabul edilemez olduğunu söyledi. CHP Ankara Milletvekili Okan Konuralp de, “Bir liyakatsizlik örneği olarak Ali Erbaş ve ekibi, iktidara din ve dindarlığın arkasına saklanma imkanı tanıması; Tayyip Bey’in politik hülyalarına iyi geldiği düşünülen adımlar atıyor olması nedeniyle de dine, diyanete zarar vermektedir” diye konuştu.

(TBMM) - TBMM Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşların bütçe görüşmelerinde söz alan CHP İstanbul Milletvekili Yüksel Mansur Kılınç, iktidarı ve güvenlik politikalarını eleştirerek, “Saray ve tek adam yönetiminin güvenlik kurumlarımızda yarattığı büyük bir çürüme var" dedi. Kılınç, MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın Suriye'de, HTŞ terör örgütü lideri Colani ile görüntü vermesinin de kabul edilemez olduğunu söyledi. CHP Ankara Milletvekili Okan Konuralp de, “Bir liyakatsizlik örneği olarak Ali Erbaş ve ekibi, iktidara din ve dindarlığın arkasına saklanma imkanı tanıması; Tayyip Bey’in politik hülyalarına iyi geldiği düşünülen adımlar atıyor olması nedeniyle de dine, diyanete zarar vermektedir” diye konuştu.

CHP İstanbul Milletvekili Yüksel Mansur Kılınç, TBMM Genel Kurulu'nda Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşların bütçe görüşmelerinde iktidara, kamu personelinin karıştığı suçlar üzerinden eleştirilerini sıraladı.

Kılınç'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

"2025 yılı için güvenlik ve savunma alanlarına ayırdığımız bütçe yaklaşık 1.5 trilyon lira. Bu bütçe toplam bütçenin yüzde 10’u kadar. Bu bütçe bir önceki yıla kadar yaklaşık olarak yüzde 40 artmış. Güvenlik ve savunma alanlarındaki insan kaynağımız da 1 milyon kişiyi aşmaktadır. Ancak fedakarlıklara, güvenlik alanındaki kaynaklarımıza, insan kaynaklarımıza rağmen diğer tarafta saray ve tek adam yönetiminin güvenlik kurumlarımızda yarattığı büyük bir çürüme var. Saray yönetiminin yarattığı büyük çürümenin ağır sonuçlarını 2024 yılında da yaşadık yaşıyoruz. Öyle bir çürüme ki devletin polisi kumar borcunu kapatmak için emniyetin deposundaki silahları ve mühimmatı suç örgütlerine satabilmiştir. Öyle bir çürüme ki devletin hakim ve savcıları adli emniyetteki uyuşturucuyla adliyede uyuşturucu partisi yapabilmiştir. Öyle bir çürüme ki suç örgütlerinin elebaşı ayağındaki elektronik kelepçeyle ev hapsindeyken firar edip yurt dışına kaçabilmiştir. Öyle bir çürüme ki sınırlarımızı korumakla görevli generali makam aracıyla insan kaçaklığı yapılabilmiştir. Öyle bir çürüme ki mafya soruşturması yapan polis mafyadan aldığı ‘rüşveti Menzil tarikatı için aldım’ diyebilmiştir. Öyle bir çürüme ki havalimanı VIP salonları altın kaçakçılığı güzergahına dönüşebilmiştir. Öyle bir çürüme ki muhalefet belediyelerine tek kuruş kredi vermeyen kamu bankaları yüz milyonlarca kredi verebilmiştir.

"Türkiye’nin Milli Güvenlik Siyaset Belgesi güncellendi mi?"

Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı öyle bir çürüme ki bütün uyarılarımıza rağmen Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, Milli Güvenlik Kurulu’nun itibarını yerle bir ederek özel bir yemek şirketinin maaşlı yönetim kurulu üyeliğine devam edebilmektedir. Çürümenin daha da büyüğü komşumuz Suriye’de, milli güvenliğimizi tehdit eden yeni kaotik bir döneme girilirken Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı terör örgütünün sözde lideriyle Şam sokaklarında devlet ciddiyetiyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak, hiçbir biçimde kabul edilemez vloggerlar gibi görüntüler verebilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı Türkiye’nin Milli Güvenlik Siyaset Belgesi güncellendi mi? Terör örgütü listesinde bulunan HTŞ ile Suriye’de iş tutmak Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin neresinde? MİT Başkanı Suriye’de terör örgütünün meşrulaştırmaya çalışırken emekçilerimizin, metal işçilerimizin grev hakkını ertelemek gasp etmek milli güvenliğin neresinde?

"Güvenli yarınlarımız için millete gideceğiz"

Saray düzeninde uyuşturucu çetelerinin, uyuşturucu çetelerinin ağlarına düşürülen gençlerimizin güvenliği yok ülkemizde üstlenen uyuşturucu baronları güvende. Sosyal medyayı kullanan yeni nesillerin güvenliği yok, sokakları mahalleri ele geçiren yeni nesil mafya güvende. Çetelerin, mafyanın üzerine giden polislerimizin güvenliği yok. Polisten polise uyuşturucu sevkiyatı yapanlar güvende. Hukuka ve vicdana uygun karar veren yargıcın güvenliği yok. Adli emanetteki uyuşturucuyla adliyede uyuşturucu partisi yapanlar güvende. Öyle ki güvenlik kurumlarımız da artık büyük güvenlik riskleriyle karşı karşıya. Ancak şehitlerimizin sınavısz evleri saraydan daha da büyüktür. Çocukları için ağlayan annelerin yüreği çetelerin çıkar ağından daha büyüktür. Ülkemizin yeni nesilleri çetelerden, yeni nesil mafyalardan daha da büyüktür. Şimdi görev bizde, Meclis’te çözüm millette. Güvenli yarınlarımız için millete gideceğiz."

Genel Kurul'a seslenen CHP Ankara Milletvekili Okan Konuralp ise Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ı eleştirdi. "Peygamberin dostlarından biri bile 'Bana bir deveyi çok gördüler' demesine neden olabilecek bir gösteriş merakı içinde olmadı; görgüsüzlüğe düşmedi. Hal böyleyken Ali Erbaş, 'Bir Audi’yi Diyanet İşleri Başkanı'na çok gördüler' demekten çekinmedi." dedi.

Okan Konuralp: Ali Erbaş, Tayyip Bey’in politik hülyalarına iyi geldiği düşünülen adımlar atıyor olması nedeniyle de dine, diyanete zarar vermektedir

CHP Ankara Milletvekili Okan Konuralp de konuşmasında şunları ifade etti: 

"Sorularımıza yanıt vermeme hadsizliğinde bulunan Diyanet’in Arapça bilgisi dahi şüpheli Başkanı ne yapıyor? Diyanet İşleri Başkanı, bu ayrımcı ve ötekileştirici dilin toplumda bir hastalık gibi yayılmasını dert edeceğine, makam aracının modeline ve markasına dertleniyor; Oysa ki Sevgili Peygamberimizin hayatına baktığımızda; arkadaşlarının, evlatlarının hayatına baktığımızda örneğin kızı Fatma’nın, damadı Hz. Ali’nin hayatına baktığımızda ne görkem ne şatafat görürüz. Onlar itibarı, hakta, hukukta, adalette buldular. İtibarlarını, sahip oldukları tevazudan, sadelikten, merhametten edindiler. Peygamberin dostlarından biri dahi 'itibardan tasarruf olmaz' deyip, israfı meşrulaştırma yoluna gitmedi. Peygamberin dostlarından biri bile 'Bana bir deveyi çok gördüler' demesine neden olabilecek bir gösteriş merakı içinde olmadı; görgüsüzlüğe düşmedi. Hal böyleyken Ali Erbaş, 'Bir Audi’yi Diyanet İşleri Başkanına çok gördüler' demekten çekinmedi. Özetle bir liyakatsizlik örneği olarak Ali Erbaş ve ekibi, iktidara din ve dindarlığın arkasına saklanma imkanı tanıması; Tayyip Bey’in politik hülyalarına iyi geldiği düşünülen adımlar atıyor olması nedeniyle de dine, diyanete zarar vermektedir.  

"Diyanet başını artık kuma gömmemelidir"

Bir diğer önemli konu da Diyanet İşleri Başkanının, başkanlık mensubu Halil Konakçı ve Halil Konakçı gibileri koruma ısrarıdır. Yoksa Başkan, Mustafa Kemal Atatürk’e ve O’nun zaferlerine yönelik dile getiremediği karşıtlığını; adını andığım zat veya benzerlerinin sığ, düzeysiz söylemlerine göz yumarak mı tatmin ediyor? Örneğin geçenlerde bu zat; ağzını eğip bükerek, kendince racon keserek, ‘Birilerinin masada peşkeş çektiği Misak-i Milli’yi bugün geri aldık’ dedi.  ‘Misak-i Milli’yi peşkeş çekenlerden kastın Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları’ desen vıcık vıcık bir şekilde, ‘Benim ağzımdan Mustafa Kemal çıkmadı’ yanıtı verecek kadar riyakar olan bu zat, Ak Parti İstanbul İl Başkanı hakkında dahi ‘İmanının gittiği, nikahının düştüğü’ ithamında bulundu; Diyanet sesini çıkartmadı. Özetle Diyanet, bu zat ve benzer sosyal medya şarlatanlarının toplumu kutuplaştıran, bölen dillerinin yarattığı kötülüklerin farkına varmalı; başını artık kuma gömmemelidir."  

" 'Alevilerin katli vaciptir' fetvası sahibi Sarıgörez Nureddin Hamza’nın günümüzdeki destekçilerine müsamaha göstermemeliyiz"

Alevilerin, örneğin cemevlerinin ibadethane olarak kabulüne ilişkin talepleri kadar önemli olan bir başka başlık da Anti- Alevi ve/ veya Alevi karşıtı Sünni toplumsal hafızanın kalıcı olarak tasfiyesi zorunluluğudur. Sünni muhafazakarlığın kimi kalemlerinin Alevileri sapkın olarak damgalayan; benzer nitelendirmelerle ötekileştiren, düşmanlaştıran söylemi ve bu söylemin farklı tezahürleri etkisizleştirilmelidir. Bunun en önemli adımı, yakın tarihimizin utancı Sivas, Maraş, Çorum katliamlarının, daha yakın tarihimizin bir başka utancı Madımak Katliamı’nın üzerindeki cezasızlığın sona ermesi; davalardaki hukuksuzluğun ve adaletsizliğin ivedilikle giderilmesi olacaktır.  Sırf dini ve etnik aidiyetleri; politik tercihleri nedeniyle örneğin kamu bürokrasisinin üst seviyelerinde kendilerine yer bulamayan Alevilerin, eşit yurttaşlık talebi benzer talepleri olanları da kapsayacak şekilde; örneğin Kürtleri, örneğin azınlıkları da kapsayacak şekilde eşit yurttaşlık talepleri yaşama geçirilmelidir. Ezcümle, Yavuz Sultan Selim’in şeyhülislamı Nureddin Hamza’nın günümüzdeki takipçilerine, destekçilerine müsamaha göstermemeliyiz.”