(TBMM) - TBMM Genel Kurulu bütçe görüşmelerinde konuşan DEM Parti Antalya Milletvekili Saruhan Oluç, Suriye ve Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler üzerine, "Böyle bir dönemde tabi ki yeni anayasa tartışması, yeni bir toplumsal sözleşmenin yaratılması, demokratikleşme ve bununla birlikte hem Türkiye'deki hem de bölgedeki Kürt sorunun çözümü doğrultusunda adım atılması ihtiyacı çok belirleyici bir noktaya gelmiştir. Türkiye, barışmasını bilmeyen bir pozisyondan çıkmalı artık. Barışmak, müzakere etmek bir zaafiyet değildir" dedi.
TBMM Genel Kurulu'nda Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşların bütçe görüşmeleri DEM Parti grubunun konuşmalarıyla devam ediyor. DEM Parti Antalya Milletvekili Saruhan Oluç'un konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
"Yerel üzerinde merkezi bir vesayetin olması son derece irrasyoneldir"
"Cumhurbaşkanı hükümet sisteminin tartışılması gereken pek çok yönü var, yarattığı pek çok sorun da var. Bu sistem kuruluşundan bugüne son derece asimetrik bir yapı ortaya çıkardı. Türkiye'deki çeşitli devlet kurumları açısından yargı, yürütme ve yasama açısından bakıldığında ortada asimetrik bir yapının olduğunu görüyoruz. İngilizlerin 'mutlak iktidar yaratma' dedikleri anlayışta büyük bir sorun vardır. Maalesef Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin de mutlak iktidar anlayışını inşa ederek bütün erki ve imkanları bir merkeze toplama anlayışının tartışılması gerekiyor. Bu sistemin irrasyonel yanları çok fazla. Bu sistem demokratik değil. Türkiye'nin ise demokratikleşmeye ihtiyacı var.
Başkanlık sisteminin olmasından daha önemlisi bunun demokratik olup olmamasıdır. Burada ise yasama adeta noterliğe dönüştü, yargı yürütme üzerinde bir tahakküm kurdu. Çağdaş demokrasilerde her şeyi merkeze toplamak yerine merkezdeki bazı yetkileri yerele devrederek yerel demokrasinin güçlendirilmesi anlayışı demokratik sistemlerin bir özelliğidir. Bizde ise bugün tam tersine işleyen bir süreç yaşanıyor. Yüzölçümü olarak böyle büyük bir ülkede her şeyin merkezden yürütülmeye çalışılması ve yerel üzerinde merkezi bir vesayetin olması son derece irrasyoneldir.
"Bugün Ortadoğu'da çok önemli bir döneme girildi"
Demokratikleşme denince tarihsel olarak yaşadığımız bir sorun var; Kürt sorunu. Bu sorunun çözümü demokratikleşme ile iç içe geçmiştir. Dolayısıyla demokratikleşme dediğimiz zaman Kürt sorununa barışçıl ve demokratik bir çözümün gerçekleşmesini de konuşuyoruz demektir. Kürt sorunu tarihsel olarak bakıldığında yerel bir sorun gibiydi fakat bugün artık bölgesel bir sorundur. Hatta küresel güçlerin de içine dahil olduğu küresel bir süreçten söz ediyoruz. Dolayısıyla bunun hem yerel hem de bölgesel çözümlerinin gerçekleşmesi gerekiyor.
Türkiye yani yerel çözüm açısından bakıldığında demokratikleşme, yerel demokrasinin gelişmesi gibi konuların tartışılarak adımların atılması demek. Elbette Kürt halkının ana dilde eğitim gibi taleplerinin değerlendirilmesinin konuşulması, farklı kimliklerin eşit ve özgür, saygın olarak tarif edilmesi gerekiyor. Yani kültürel halklar açısından, kimlik hakları açısından atılması gereken adımlar var. Bir de bölgesel çözüme ihtiyaç var. Bugün Ortadoğu'da çok önemli bir döneme girildi. Bu dönem çok önemli riskleri barındıran ama çok önemli imkanları da içeren bir dönem. Ortadoğu enerji açısından da çok önemli bir paylaşım sürecinin parçası. Haritalar yeniden çizilecek. Şu çok açık ki barışta kararlı olan bölgesinde de saygın ve etkili bir ülke olur.
"Bu ittifakın sağlanması önem taşır"
Buraki kilit kavram Kürt- Türk ittifakıdır. Hem Türkiye'deki Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü açısından hem de bölgedeki on milyonlarca Kürdün yaşayacakları açısından bakıldığında bu ittifakın sağlanması önem taşır. Eğer Türkiye attığı adımlarla, geliştireceği politikalarla bir Türk- Kürt ittifakının zeminini güçlendirirse bu sadece Türkiye sınırları açısından değil bütün Kürdistan coğrafyasını kapsayacak şekilde Ortadoğu'da çok önemli adımların atılması mümkün hale gelebilir.
Dolayısıyla böyle bir dönemde tabi ki yeni anayasa tartışması, yeni bir toplumsal sözleşmenin yaratılması, demokratikleşme ve bununla birlikte hem Türkiye'deki hem de bölgedeki Kürt sorunun çözümü doğrultusunda adım atılması ihtiyacı çok belirleyici bir noktaya gelmiştir. Bu tarihsel fırsatı ve konjonktürü heba etmemek ve kaçırmamak gerekiyor. An derken bunu bir iki haftada çözelim demiyorum elbette, bu bir süreçtir. Demirel; 'barışmasını bilmeyen kavga etmemeli' demişti. Türkiye, barışmasını bilmeyen bir pozisyondan çıkmalı artık. Barışmak, müzakere etmek bir zaafiyet değildir."