(TBMM) - CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, bütçe görüşmelerinde; "Enflasyonla mücadelenin toplumsal maliyeti bu ülkede yaşayan işçinin, memurun, emelinin, çiftçinin, esnafın üzerine yüklenmiştir ve şimdi önümüzdeki dezenflasyon sürecinde de yüklenmeye devam edecektir. Harcamaları kısıyorsunuz, vergileri artırıyorsunuz. Bu bütçenin kime hizmet ettiği çok açık ortada" dedi.
TBMM Genel Kurulu'nda, 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi üzerinde son görüşmeler yapılıyor. CHP grubu adına söz alan Plan ve Bütçe Komisyonu Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle kuvvetler ayrılığının ortadan kalkarak bütçe yapma yetkisi elinden alınan Meclis'in etkisiz kılındığını belirtti. Bütçenin teknik olduğu kadar, politik bir metin olduğunu da belirten Türeli, şöyle konuştu:
"Bu bütçeyi konuşurken aslında Türkiye’nin içinde yaşadığı sorunların da gittikçe ağırlaştığını görüyoruz. Siyasi, ekonomik, sosyal, idari boyutlarda Türkiye çok ciddi bir kriz içinde. Türkiye, demokrasiden hızla otoriter bir rejime doğru kayıyor ve 2017 referandumu sonrası geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle bu otoriterliğe kayış hızlanmıştır. Yürütme, hem yasama hem de yargı üzerinde ciddi bir tahakküm kurmuştur. Devlet yapısı bu yeni sistemde tepeden tırnağa değiştirilmiştir. Bu yetmemiş, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde adeta paralel bir yapı oluşturulmuştur. Kurullar, ofisler, başkanlıklar ve bunların klasik bakanlıklarla olan ilişkisi son derece sorunludur. Tanımlanmamış bir ilişkidir.
"Bu milli iradenin gasbıdır"
Olağanüstü yönetim usulleri bu iktidar döneminde normalleştirilmiştir. Bugün ülkede OHAL yok ama OHAL kuralları geçerli. Bunun en çarpıcı örneği ise yerel yönetimleri yapılan kayyum atamaları. OHAL döneminde değiştirilmiş bir yasa maddesine dayanarak ‘Belediye başkanları herhangi bir biçimde terörle iltisaklı’ dendiği zaman belediye meclisi içinden bir seçim yapılması yerine kayyum ataması var. Bu milli iradenin gasbıdır. Milli irade sadece merkezi hükümet nezdinde olmaz. Merkezi yönetim-yerel yönetim ilişkisi son derece sıkıntılı. 22 yıldan beri iktidarı yönetiyorsunuz ve 2019 seçimlerinde bazı belediyeler bize geçti, 2024 seçimlerinde de büyük anlamda belediyeler kazandık ve birden bire önümüze belediyelerin ve belediye şirketlerinin gecikmiş vergi ve sigorta borçlarının tahsili için genel bütçeden aldığı payların kesilmesi, şirketlerin hesaplarına haciz konulması gibi uygulamalar gündeme geldi. Neden bunları daha önce yapmıyordunuz, bunların borcu yok muydu? Merkezi yönetim ve yerel yönetim bir bütündür ve merkezi yönetimin yerel yönetim üzerinde vesayet yetkisi var her tür denetime tabii. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ndeki keyfilik bu.
"Seçilmiş milletvekili Can Atalay’ın AYM kararına rağmen Meclis’te yemin edip göreve başlamaması TBMM adına bir utanç kaynağı"
Parlamentonun konumu bu sistemde zayıflamıştır ve parlamento işlevsizleştirilmiştir. Bunun en temel tezahürlerinden biri devlet teşkilatının Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenlenmiş olması. Devlet teşkilatı Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenlenmez. Yasama, parlamento niye var, niye seçime gitti insanlar? Meclis’in bütçeyi reddetme imkanı dahi yok. Bütçenin reddi geçmişte de vardır, aynı zamanda hükümetin düşmesi anlamına gelir. Ama burada bütçe reddedildiği zaman yeniden değerleme oranı, yani enflasyon kadar artıyor, bu bütçe hakkının gasbıdır. Seçilmiş milletvekili Can Atalay’ın AYM kararına rağmen Meclis’te yemin edip göreve başlamaması ve sonra milletvekilliğinin düşürülmesi TBMM adına bir utanç kaynağıdır.
"Dezenformasyon yasası, etki ajanlığı gibi uygulamalarla vatandaşın ifade özgürlüğüne sınırlamalar getirmeye çalışılmakta"
Yargı, yüksek yargı organlarının üyelerinin Cumhurbaşkanı veya Cumhurbaşkanı’nın genel başkanı olduğu ve parlamentoda çoğunluğu olan parti tarafından seçilmesi doğru değil. Yargı organları arasındaki çatışma ciddi boyutlara varmıştır. AYM ile Yargıtay arasında var olan çekişme, son derece ciddidir ve yargının işleyişi içinde de ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Yargının verdiği kararlar kamuoyunda tartışılıyor. Yargı, toplumun vicdanında meşruiyetini yitirdikçe çözümü mafyatik ilişkilerde ve suç örgütlerinde arama anlayışı artmaktadır. Yargı, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığının eksiksiz bir biçimde kurulması ve bütün yurttaşların hukuki güvenliğe sahip olma ilkesi demokrasi açısından vazgeçilmezdir. Temel hak ve hürriyetler, bütün yurttaşların düşünce ve ifade özgürlüğüne sahip olmasıdır ama dezenformasyon yasası, etki ajanlığı gibi uygulamalarla vatandaşın düşüncesini ifade etme özgürlüğüne sınırlamalar getirmeye çalışılmaktadır.
"Türkiye’nin problemi, üretim ve ihracat yapısının aramalı ithalatına bağımlanmasıdır"
Kalkınma perspektifini kaybetmiş bir model vardır. Neoliberal ekonomik model tüm kurum ve kurallarıyla devam etmektedir ve 22 yıllık AKP döneminde ekonominin yapısal sorunları çözülmemiş, aksine ağırlaşmıştır. Bunun en önemlisi dış kaynakla cari işlemler açığı veren bir ekonomidir. Türkiye’nin problemi, üretim ve ihracat yapısının aramalı ithalatına bağımlanmasıdır. Bunu değiştirmediğimiz sürece cari açık problemini çözemezsiniz. 22 yıldan beri hazırladığınız her planda bunu zikretmenize rağmen bu alanda gidilmiş bir yol yok ama bu sene ekonominin yavaşlaması ve bu nedenlerle biraz cari açık düzelmiş gibi gözüküyor ama cari açık böyle düzelmez.
Büyümenin niteliği zayıftır. Özellikle kamu yatırımlarında ciddi bir artış var ve özel sektörün yaptığı yatırımlar bunları ikame etmiyor. Oysa kamu yatırımlarıyla özel yatırımlar arasında tamamlayıcılık ilişkisi vardır iktisatta. Kamu yatırımları özel yatırımları teşvik eder ama kamu-özel işbirliği modeliyle yatırım, fiziki ve sosyal altyapı alanından çekilmiş, bu alanları özel sektöre vermiştir. Özel sektörün yapması gereken normalde ülkede üretimi ve ihracatı artırmaktır.
Teknoloji yoğunluğunda beklenen sıçrama sağlanmamıştır. Toplam içinde baktığımızda imalat sanayinin yüksek teknolojili sektörlerde payı yüzde 3’tür. Bununla mı Türkiye gelişmekte olan ülkelerle rekabet edecek? Tarım tasfiye edilmiştir, gıda güvencesi dünyanın her yerinde stratejik bir sektördür. İstihdam yaratmayan, yoksullaştırıcı bir büyüme vardır. İşsizlik oranlarının yüzde 8-9’larda olduğunu söylüyorsunuz ama atıl iş gücüne baktığınız zaman yüzde 28-29’dur. 3,5 milyon insan değil, 9-10 milyon insan işsizdir.
"Emeğin aleyhine, sermayenin lehine bir bütçedir bu"
Bütçe bir kaynak dağıtım mekanizmasıdır. Teknik olduğu kadar politik metinlerdir. Daha önceki bütçelerden hiçbir farkı olmayan ve emeğin aleyhine, sermayenin lehine bir bütçedir bu. Yaşadığımız bu kriz koşullarında tam tersi olması gerekirken mevcut yapı devam ediyor. Kalkınma planı, OVP ve bütçe üst politika belgeleridir. Dünyanın her yerinde bunlar arasında bir tutarlılık olur. Kalkınma planıyla OVP arasında bir tutarlılık yok. Ekonomideki karar alıcılara, hane halklarına, şirketlere bir yol göstericiliği kalmamıştır bu belgelerin. OVP’nin ve bütçenin temel perspektifi dezenflasyondur. Türkiye neden dezenflasyon süreci içinde? Çünkü enflasyonu patlattınız, çünkü 2021 yılının eylül ayında Cumhurbaşkanı’nın ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ tezini uygulayarak enflasyon patlattınız, bütün ekonominin dengeleri bozuldu. Şimdi yükselttiğiniz enflasyonu düşürmeye çalışıyorsunuz.
"Piyasaların eksik rekabetçi, tekelci, oligopolist yapısını değiştiremiyorsunuz"
Şimdi toplam talebi kısmak, sıkı para, sıkı maliye politikasıyla, yurt dışından sermaye gelişleriyle birlikte dövizi baskılamak ve maliyet enflasyonunu bertaraf etmek. Enflasyon beklentilerini kıramadınız ve özellikle enflasyonun nedenini ücret artışlarında bulan bir yaklaşım var. Bu doğru değil. Türkiye’nin son dönemde yaşadığı enflasyon, kar itişli enflasyondur. Yüksek karlar var. Merkez Bankası da zaten açıklamalarında bunu ifade ediyor. Piyasaların eksik rekabetçi, tekelci, oligopolist yapısını değiştiremiyorsunuz. Belli sektörlerde firmalar hakim piyasaya ve istedikleri gibi fiyatı dikte ederler. Bunu değiştirmedikten sonra enflasyonu kalıcı olarak düşük haneli seviyelere indiremezsiniz. Enflasyonla mücadelenin toplumsal maliyeti bu ülkede yaşayan işçinin, memurun, emelinin, çiftçinin, esnafın üzerine yüklenmiştir ve şimdi önümüzdeki dezenflasyon sürecinde de yüklenmeye devam edecektir. Harcamaları kısıyorsunuz, vergileri artırıyorsunuz. Bu bütçenin kime hizmet ettiği çok açık ortada."